18 Mayıs 2009 Pazartesi

tesadüfler


Tesadüfler konusunda ne kadar çok yazıldı. Bir kere hepimiz şunu anladık ki, evrende hiçbir şey tesadüf değildir. En azından ben buna inanıyorum. Ancak bazı "tesadüfler" var ki, size bir mesaj vermekten çok korkularınızla yüzleşmenizi, farketmenizi sağlamak için geliyor sanki...

Mesela benim başıma gelen olay ne? Bir evimiz var, az buçuk gelir getirsin diye kiraya vermeye niyet ettik. O andan itibaren, etrafım kiracı problemi yaşayan insanlarla doldu. 2 gün öncesine kadar hiç kimse kiracısından yakınmazken, kendimi sürekli kötü kiracılar muhabbetlerinin ortasında buluyorum. İşte burası hassas nokta. Derim ki kendime: "Sakın ola bunu bir uyarı olarak alma" Yani şu şekilde bir yorumu yanlış buluyorum: "Kesin benim başıma kiracılar ile ilgili kötü birşeyler gelecek." Aksine evren bana şunu demek istiyor olmalı: "Kızım, senin kiracı konusu ile ilgili yüzleşmen gereken korkuların var. Bunları temizle de bu enerji ile çağırma üstüne."

Yaa, biz ki yıllarca kiracı olduk, demek ki buna rağmen ben kiracılar ile ilgili negatif kayıtlar taşırmışım. Ne peki bu kayıtlar?
  • Kiracılar borç takar, kaçar.
  • Eve iyi bakmaz, harap eder.
  • Elektrik, su parasını ödemezler, üzerinize kalır.
  • Taşları söker, tahtaları yakarlar.
  • Kirayı ödemez, hakkıyla zam yapmazlar.
Allah Allah, daha neler? Bu da nereden çıktı şimdi?
Ben kiracılar ile ilgili yukarıdaki tüm inançlarımı iptal ediyorum, şu anda ve sonsuza kadar, tüm zaman mekan ve boyutlarda.
Peki bakalım, bu kayıtlar bana hangi korkumu gösteriyor? Kaybetme, dolandırılma
Ne güzel. Peki bu kazancı kaybedersem ne olur? Muhtaç olurum, Aç kalırım.
Yaaa, kazdıkça çıkıyor.
Benim ihtiyacım olan herşey zaten benim içimde.
Ben paradan güç almayı bırakıyorum. Ben zaten güçlüyüm.
Ben parasız da varım.
Ben parasız da sevgiyim.

Neler döküldü neler, görüyor musunuz!
Gel de herşey bir tesadüften ibaret de...

Bu arada benim yanımda defalarca kiracı muhabbeti açan sevgili insanlara da teşekkür ediyorum, bana beni gösterdikleri için önlerinde saygı ile eğiliyorum.

8 Mayıs 2009 Cuma

umudun ertesi


Çok yıllar önce, henüz Superonline World Club elit bir yerken, oradan bir arkadaşım bir yazı yazmıştı. "Ya umudun ertesi..." diye soruyordu... Artık ne SWC kaldı, ne de o yazı elimde... Yine de umudun ertesini hep düşünürüm.

İnsanoğlu, hep birşeyler düşünür, hedefler, umar... Bir yere erişmek için koşar durur... Düşünmediğimiz bir şey var. Umuttan sonra ne gelir? Yani umduğumuza eriştiğimiz zaman? Mutlu olur, oturur, keyfini sürer miyiz? Hiç sanmıyorum. Zannımca şunlardan biri bekler bizi umudun ertesinde:
  • Yeni bir hedef, yeni bir umut, yeni bir koşu
  • Hayal kırıklığı
  • Can sıkıntısı
  • Başa dönme özlemi
Bana mı has, umudun ertesine yönelik bu umutsuzluk? Karamsar mıyım? Paradigmalarım var mutlaka... En azından, ardındaki beklentiler buysa, umduğuma erişme şansım pek yok...

Bugün bahçemizi düzenledik, taş döşedik, merdivenleri yaptık, ahşap masamızı kurduk, sandalyeleri minderledik... Yarın sabah umudun ertesine uyanacağız, masamızda oturup manzarayı seyredip çayımızı yudumlayacağız.

Yeni umutlara yelken açmadan önce umudun ertesinin tadını çıkartacağız...

6 Mayıs 2009 Çarşamba

istikrar ile ilgili alıştırma

Gerçekten yapabilirseniz durun ve dinleyin... O anda orada olmayan kaç kişi ile kavga ediyorsunuz? Hiç değilse etkisi olmayan tepkiyi kaldırabiliriz belki?

istikrar


Özünde kaya gibi, dağ gibi durmak... Ancak bir bakıyorsunuz, koskoca dağlar bile etkileniyor dalgalardan, oyuluyor zaman içinde... Yine de ben hayatta karşılaştığım etkiler karşısında kolay şekillenen biri olmasam diyorum kendi kendime...
Tamam, rüzgar gülü gibi rüzgarın estiği yerden söylemiyorum belki türkümü, ama özellikle önem verdiğim insanların görüşlerinden, olumlu-olumsuz yargılarından çok etkileniyorum.
Önyargı konusunda yazmıştım daha önce... Bir de ilk intiba var. Bir insanla karşılaşmadan önce onunla ilgili duyduklarınız, o kişi ile ilgili ilk intibanızı da çok etkiliyor, ya da benimkini etkiler en azından. Şimdi dönüp geçmişi incelediğimde, bakıyorum da en yakın arkadaşlarımdan ikisinin berbat bir ilk intibaları vardı üstümde...
Bazen kızıyorum kendime, birileri hakkında ne denmiş olursa olsun, insan 0'dan başlamalı yargı üretmeye en azından...Bir şans vermeli... Eh, ben vermişim ki o iki insan yakın arkadaşlarım olmuşlar. Buna da şükür.
Gelelim istikrara.
Çocuk eğitiminde çok önemli mesela.
İzin vermediğiniz şeye vermeyeceksiniz, verdiğiniz şeye de sonradan kızmayacaksınız en azından. Çok basit.
Ama öyle olmuyor işte... Bazı anlarda keyfiniz o kadar yerinde oluyor ki, tutup da laf söylemek istemiyorsunuz. Tam tersi, bazen de sadece başında durmaya sabrınız, vaktiniz olmadığı için son derece zararsız bir isteği reddedebiliyorsunuz. İşte en büyük kıyamet de orada kopuyor.
Ama en çok kaprislere karşı isterdim istikrarlı bir tavır takınmayı. Bilmelerini isterdim "Bahar buna pabuç bırakmaz." Yapamıyorum. Bir an bakıyorsunuz umursamaz bir tavırdayım, bir süre sonra yaltaklanma modunda, sonra üzülme, acıma, çeşit çeşit... Böyle olunca dengesizin dengesi, terazinin kefesi şaşıyor...
Ne yapalım koca dağlar bile duramıyor dalganın karşısında... Benim de kafam karışık bu gece. Bu yazı da böyle oluversin.

3 Mayıs 2009 Pazar

kurban rolü

“Böyle oldu” yu, “Böyle istedim” e dönüştürmek, ümitsizliği yenme gücüdür.” Irvin D. Yalom, Nietzsche Ağladığında, Ayrıntı Yayınları, 1999, s. 316
diye iletmiş Ayşe blogunda.
Hayatımızda ne kadar çok kurban rolü oynadığımızın farkında mısınız? Kendimizle yüzleşmek istemediğimiz hemen her konuda izlediğimiz tutum: Düşman dışarda.

Bunu ben yaptım.
Ben böyle istedim.
Yapmam gerekirdi ama yapmak içimden gelmedi.
Bu kadar basit aslında.
Ama dürüstlük istiyor, kendine karşı dürüstlük en başta.

Ben varım.
Düşünerek, hissederek, etki-tepki göstererek varım.
Herşey kendi varlığımızı kabul etmekle başlıyor.
Kendimizi de olduğumuz gibi kabul etmekle, çünkü içimizde dialektik gereği iyi de var kötü de, karanlık da aydınlık da... Hürmüz ve Ehrimen gibi sürekli savaşta olmasalar da, varlar...
Çünkü ben varım, insan.

farklı olmak ile ilgili alıştırmalar

Siz hangi durumlarda farklı olmayı, hangi durumlarda benzer olmayı tercih ediyorsunuz?
Farklı olmak için neler yapıyor ya da neleri ön plana çıkartıyorsunuz?
Farklı olursanız/ olmazsanız ne olur?

farklı olmak

Her insan farklı olmak ister ve insanları farklı olmaktan çıkartan en önemli ayrıntı da budur sanırım. Bazen de benzer olmak isteriz, özellikle de sorunlarımızla. Bizim yaşadığımız sıkıntıları, duyguları başkalarının da yaşıyor olduğunu bilmek rahatlatır içimizi...

Sanırım bu nedenledir benzer insanların bir arada olmaktan hoşlanması, sonra da birbirlerinden çok farklılarmış gibi davranmaya çalışmaları.

Peki farklı olmak adına ne yapıyorum? Çok komik, ama mesela popüler kitapları okumuyorum. Neden? "Ben o kadar farklıyım ki, herkesin beğendiği kitapları beğenmem." Beğenirsem ne olur? Sıradan olurum. Zaman içinde farkettim ki, okumamakla kaçırdığım ne çok kitap olmuş. Allah'tan sonradan dönüp okumaya zaman ayırmışım bazılarını.
Peki başka ne yapıyorum farklı olmak için, şimdilerde özüme döndüm, örgü örüyorum. Neden? Çünkü genel olarak belli bir eğitim görmüş kariyer kadınları pek bilmiyor bu tip işleri... Ama eskiden kalma bazı kayıtlar (muhtemelen evlilikle ilgili olmalı) dantel örmekten uzak tutuyor beni. Bu da enteresan.
Eskiden saçımı maviye boyar, yeşil oje falan sürerdim.
Peki ben farklı olmazsam ne olur?
  • Sıradan olurum
  • Daha aşağıda olurum (değersizlik, yarıştayız ya)
  • Beğenilmem, ilgi çekmem
  • Aptal olurum/ sanılırım (ben zeki olmalıyım, bu da bir farklı olma yolu)
  • İlginç olmazsam, sevdiklerimi etrafımda tutamam (sevilmeme korkusu, değersizlik)
Benim sevilmek için başkalarının ilgisini çekmeye ihtiyacım yok, ben zaten seviliyorum. Ben zaten sevgiyim.
Ben tam olduğum halimle değerliyim ve sevilmeyi hak ediyorum.
Ben kendimi seviyorum.
Ben beni beğeniyorum ve bana değer veriyorum.
Ben kendimin ilgisini çekiyorum.
Ben herkesle bir olduğum halimle değerliyim.
Ben kendimi her halimle kabul ediyorum.
Ben kendimi her halimle seviyorum.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...