24 Kasım 2009 Salı

veda etmek

Hayatta kaçınılmaz olanlardan biri de SON'lar... Vaktini dolduran herşey bitiyor... Oysa ben bunu içselleştirmekte çok zorlanıyorum kimi zaman. Vakti gelene, vadesi dolana teşekkür edip hayatınızdan çıkmasına izin vermeniz gerekir... Bir sonraki aşamaya geçebilmek için.
Dikkat ettim, hayatımda beni bir sonraki aşamaya hazırlayan insanlar ya da oluşumlar, geldikleri gibi sakince, farkettirmeden çıkıvermişler hayatımdan... Oysa olduğum yerde olmamı onlara borçluyum, olduğum kişi olmamı... Onlara şükran duyuyorum, sadece orada oldukları için.
Tam tersine, aslında hayatımda özel bir yeri olmaması gereken (ya da olması gerekmeyen) insanlara, durumlara dişimle, tırnağımla yapışmışım. Gitmelerine izin veremiyorum bir türlü... Veda sürecini erteliyorum, uzatıyorum, çirkinleştiriyorum... Ne kabul var vedalarımda ne de şükran. Yanlış anlaşılmasın bahsettiklerim büyük büyük olaylar değil, ufacık ama fark yaratan konular, bir kitabın bitişi, bir grubun dağılışı, belki bir alışverişin sonu.
Kabulle ayrılmayı bilmek gerek. Yürekten bir teşekkürle. Her ne olursa olsun affedişle ayrılmayı bilmek gerek. Ancak o zaman geri dönüp baktığınızda sıcacık bir gülümsemeyi paylaşırsınız.
Veda etmeyi bilmek gerek, uzatmadan, çirkinleştirmeden... Ve bir sonraki adım için yürekli olmak gerek ve açık... Evrenin sürprizlerine...

18 Kasım 2009 Çarşamba

Para ile ilgili çalışmalar

Öncelikle para ile ilgili olarak sürekli duyduğumuz negatif cümleleri derleyelim:
  • Ekmek aslanın ağzında
  • Para ile saadet olmaz
  • Para parayı çeker (paran yoksa avucunu yalarsın)
  • Fakirler iyi insanlardır, zenginler kötüdür/ acımasızdır. (Türk filmleri)
  • ...
Bu kayıtları iptal etmeden hangimiz bolluğu kucaklayabilir ki?

Sonra da kendinizi sorgulayın:
  • Çok param olursa ne gibi kötü şeyler yaşayabileceğimden korkuyorum?
  • Yarın beş parasız kalırsam bana ne olur?
Temizle, temizle bakalım

bolluk bereket

Kaç gündür yazacağım, konu aklımda. Ancak bir türlü toparlayamıyorum kelimeleri. Kendimle çeliştiğimden belki de...
İçimdeki yolculuk çalışmalarına başladığım ilk günlerde, bolluk ve bereket tekrarlarını yapmıştım bir süre:
  • Ben kendimi evrenin bolluk ve bereketine açıyorum.
  • Ben bol para kazanmayı hakediyorum.
  • Ben çok paraya layığım.
  • Ben evrenin bana sunduklarını sevgi ile kabul ediyorum.
Ne kadar çok takılıyordum bu cümleleri tekrarlarken. Hatta şaşırdım kendi kendime. "Evet yaaa, ben bu dürüstlükle, bu kadar çok çalışırken, tabii ki çok para kazanmayı hakediyorum". Her ne kadar içimi % 100 inandıramasam da o dönemde önümdeki tıkanıklıkları açtı bu tekrarlar.
Kendimi layık görmediğim pek çok şeyden biri de bol para. Ne enteresan... Söze gelince mangalda kül bırakmayız ama.
Her neyse. Para konusuna geri dönelim.
Para bir akıştır. Gelir ve gider. Akmasına müsaade etmek gerek. Ne çok hızlı, ne de çok yavaş. Kendi ritmini bulmalı. Bunun yolu ise parayı "kendiniz için" harcamak. Bunun anlamı hep kendinize birşeyler almak değil. Aldığınız şeyi bir korkunuzu tatmin etmek için değil de gerçekten yürekten istediğiniz için almak. Diyelim bir çanta gördüm ve beğendim. Sormalıyım kendime. "Ben bu çantayı neden istiyorum?" 100 insan için 100 farklı cevap olabilir.
  • Daha şık görünmek (beğenilmeme korkusu?)
  • Kendimi daha iyi hissediyorum (değersizlik korkusu, eşya ile değerli olma)
  • Başka çantam yok, diğeri eskidi (muhtaç olma korkusu)
Ya da şöyle soralım. O çantayı taktığımda kendimi nasıl hissedeceğim.
  • Güvende
  • Çekici
  • Sağlam (güçlü)
Nasıl da dökülüyor korkular ortaya.
Bir de başkalarına aldığımız şeylere göz atalım. En çok kimin için alışveriş yapıyorsunuz? Ben oğlum için. Onun böyle bir talebi var mı? Genellikle yok. Aldığım şeyler onu mutlu ediyor mu? Nadiren, genel olrak nötr kalıyor. Peki neden durmadan ona birşeyler alıyorum?
  • Giyecek birşeyi kalmadı (emin misin? :P )
  • Okula gidiyor, üzerinde temiz birşeyler olsun. (yargılanma korkusu)
  • Oyuncakları azaldı (direkt sevilmeme korkusu, oyuncak alırsam beni daha çok sever)
Kendimi sorgulamalarım dur-kalk yöntemi ile olduğu için sanırım, oğluma alışverişlerim de bu şekilde devam ediyor. İşin komik yanı nakit akışımız da aynı durumda.
Her ne olursa olsun, şunu biliyorum ki, harcadığınızdan asla pişman olmayın. Herkes kendi rızkını yer. Demek ki sizin harcadığınız o para da birinin hakkıymış. Şu da belli ki, rejim yapmalıyım diyerek kilo verilmediği gibi para biriktirmeliyim diyerek de zengin olunmuyor.
Para gelecek kaygısının hemen yanıbaşında yer alıyor. Parasız kalma korkusu gelecek kaygısını derhal arttırıyor. Bu nedenle para harcamak da anı yaşamak kadar ince bir çizgide... Anlatması zor, anlaması da... Öncelikle korkmamak lazım. :)
Ben evrenin bana gönderdiklerinden korkmuyorum.
Ben evrenin bolluk ve bereketine kucak açıyorum.
Ben hak ettiğim bolluk ve bereketi sevgiyle kabul ediyorum, çünkü ben rahat yaşamaya layığım.

12 Kasım 2009 Perşembe

kalıpları değiştirmek

Ne dediğinize dikkat edin... Ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun demek istemiyorum, çünkü maalesef kulağımız zaten duyuyor ve kaydediyor. Mesele ağzımızdan çıkmadan farketmek...
Tüm bunları pot kırmaktan kaçının anlamında söylemiyorum... Kendi kalıplarınıza dikkat edin diyorum.

Farkettim ki, ben isteklerimi bile "...mem lazım" kalıbı ile anlatıyorum...
  • Buraları eşime göstermem lazım.
  • Oğluma güzel bir şemsiye almam lazım.
  • Annemi aramam lazım.
Mecburiyetlerle dolu bir dünya, isteklere yer yok sanki. Oysa bu cümleler aslında istek belirtmek için söyleniyor. Bunun yerine şöyle dense ne kadar güzel olurdu:
  • Buraları eşime de göstermek istiyorum
  • Oğluma güzel bir şemsiye alsam ne güzel olur.
  • Annemi çok özledim.
Yumuşacık. BEN dolu, BİZ dolu, SEVGİ dolu...

çalışma konusu: gelecek kaygısı

Karar vermekte çok zorlandığınız bir konuyu düşünün.
  • Neden zorlanıyorsunuz?
  • Yanlış karar verirseniz neler olabilir?
  • Bunlar sizi nasıl etkiler? Neden?
Üzerimizde endişe yaratan konular genellikle bizim atfettiğimiz öneme ve de o anki ruh durumumuza bağlı. Çok güzel geçirdiğimiz bir an'ı berbat etmek de elimizde, o an'ın verdiği huzurla gelecek kaygısını azaltmamız da...

Gelecek kaygısı

Aslında hepimizin içini yiyip bitiren bir duygu "gelecek kaygısı". Düşünsenize hayatımızdan gelecek kaygısını çıkartsaydık, kim bilir şimdi yapmaya cesaret edemediğimiz neler yapardık?
Soruyu bu şekilde sorduğumda kendimi birden elim kolum bağlı felç olmuş gibi hissettim. Beni yapmak istediklerimden alıkoyan nedir? "Ya yarın bugünden daha kötü bir duruma düşersem" korkusu... "Ya pişman olursam bugün yaptıklarım/ yapmadıklarım yüzünden" kaygısı.
Bu korku verdiğimiz her kararı o kadar ağırlaştırıyor ki... Sanki her an'ı kaçırıyoruz. Sanki her günümüz bir öncekinin kaybı ile yaşanıyor.
Ben artık hayatta yapmak istediği pek çok şeyi gerçekleştirmiş biri olarak yüzeyde çok fazla gelecek kaygısı duymadığımı düşünüyorum. Ama bu, kaygımı bitirmiş değil. Sadece yön değiştirdi. Şimdilerde oğlumla ilgili verdiğim kararları ağırlaştırmakla meşgulüm. Sanki onun hangi anaokuluna devam ettiği 35 yaşına geldiğinde hayatta istediği yerde olması ile birebir ilişkili, hatta sanki tek değişken bu. Aman Allah'ım ağırlığa bak. Hep ikilemler, hep şüpheler...
Gelecek kaygısı bize akışı unutturan en önemli etkenlerden biri. Oysa ki zaten hep seçtiğimiz hayatı yaşıyoruz. Geleceğin ağırlığını bugünden kaldırabilsek anımız ne kadar da hafifler oysa.
Ben bugünde yaşamayı seçiyorum.
Ben AN'da güvendeyim.
Ben kendimi gelecekle ilgili düşüncelerin ağırlığından azat ettim.

Boyun tutulması 2

Nihayet fırsat buldum... Louise Hay kitaplarından baktım. Aynen alıntılıyorum...

"Kararından dönmez, boyun eğmez bir inatçılık"

Olumlaması: Başka bakış açılarını da görmez yararlı ve güvenlidir.

"Soruna bir başka açıdan bakmayı reddetmek, esnek olmamak."

Olumlaması: Kolaylıkla ve esneklikle konuyu her açıdan görebiliyorum.
Bir şeyi yapmanın ve görmenin birçok yolu var.

Benim bir süredir boynum tutulmuyor :)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...