27 Nisan 2010 Salı

Durmayı bilmek

O laf ağzımdan çıkmadan önce
O lokmayı ağzıma atmadan önce
O işe girmeden önce
O yola çıkmadan önce
Çocuğumu reddetmeden önce
Birini yermeden önce
Dedikodu yapmadan önce
Yüzümü asmadan önce
Gönlümü karartmadan önce
Evham basmadan önce
Bahane üretmeden önce
Karar vermeden önce
Ayrımcılık yapmadan önce
Yataktan kalkmadan önce
Aşırıya kaçmadan önce

Bir nefes duruversem :)

24 Nisan 2010 Cumartesi

Değişim, dönüşüm, gelişim...

İnsan olarak yaşarken sürekli bir değişim içindeyiz, bu bir gerçek... Daha geçen sene yazdıklarımı okurken bile düşüncelerimin ne kadar değiştiğini farkediyorum. O kadar ki, sanki onları yazan ben değilim... Ama hemen aklıma bir soru geliyor: "ne yönde değişiyorum?"Benim değişim sürecim gelişim sayılabilir mi? Peki değişerek neye dönüşüyorum?
Kendime sürekli yeni vasıflar mı ekliyorum değişirken?
- Ev hanımlığı
- Annelik
- Sosyallik
- ...
yoksa bir şeyler mi eksiltiyorum kendimden?
- daha az kavgacı
- daha az düşünceli
- daha az bencil
- ...

Eklemek mi gelişimdir yoksa çıkartmak mı? Kötüden kaçmak mı, iyiye varmak mı? Bir anlamı var mı çabalamanın?
Aklıma şu geliyor hemen:
"Mükemmellik birşey daha ekleyemeyeceğiniz değil, birşey bile eksiltemeyeceğiniz yerdir."

Umarım hepimiz sevgiye varırız yolun sonunda...

22 Nisan 2010 Perşembe

Kültür meselesi

Dil için "kültürün temelidir" derler. Yani, kültürünüzü korumak için dilinize sahip çıkmalısınız. İtalya'ya her gidişimizde dikkatimi çeken bir tutumu var italyanların. Sabahları "buongiorno", ogleden sonra "buonasera", birşey uzatırken "prego", birşey alırken "grazie"... Kafanıza çakıyorlar italyanca kelimeleri... Bunu o kadar doğal yapıyorlar ki, kültüre bulaştığınızı farketmiyorsunuz bile...

Sonra Lizbon'a gittim. Bu yazının temelleri de orada atıldı, zira Lizbon'dan ayrılırken 1 kelime dahi Portekizce öğrenmediğimi farkettim. Benimle yapılan tüm konuşmalar İngilizceydi. Biraz kolayıma geldi, ama biraz da hayıflandım doğrusu 1-2 kelime daha "kültür"üme ilave edemedim diye...

Evet kültür, günümüzde içi boşalmış, "genelkültür"e indirgenmiş kültür...

Ancak geçen ay Bodrum seyahatimde bu mevzu kafama dank etti. Kaldığımız otelde, yegane Türk aile bizdik. Sabah kahvaltıya gittiğimizde, farkettim ki, ben herkese "good morning" diyorum. Oysa rahatlıkla "günaydın" diyebilirim, onlar da konsept itibarı ile beni anlayabilir. Bu kelimeyi hergün 10 kişiden bir hafta duysalar, öğrenebilirler bile... İşte size Türk kültürüne bir fayda.

İçime sordum, "peki ben neden kendi lisanımla değil de, onların lisanı ile selamlıyorum onları?" diye. "Kendini ispatlamak için" dedi içim. Yani? "Bakın, ben kültürlüyüm" diye bağırıyordum kendimce, "ben ingilizce biliyorum, ben sizler gibiyim".

Bakar mısınız şu zavallı halime, "ben kültürlüyüm" mesajı vermek adına "kendi kültürüm"den bu kadar ödün verebiliyorum...

Ben kendime kendi lisanımla konuşma izni veriyorum.
Ben kendimi kültürlü gösterme çabamı bırakıyorum.
Ben kültürsüz görünmeyi kabul ediyorum.
Ben kendimi kültürsüz olduğum halimle de kabul ediyorum.

Hadi hayırlısı...

6 Nisan 2010 Salı

Muhit edinmek

Belki sizlere benim buna şaşırmam tuhaf gelecek. Ama benim İstanbul'da doğmuş, çalışan anneye sahip bir apartman çocuğu olduğumu göz önünde bulundurun lütfen.

Her neyse, 6,5 senedir İzmir'de aynı semtte oturuyorum (köye gittiğim zamanlar hariç), bunun son 2 yılında da çalışmıyorum. Yakın zamanda keşfettim muhit edinme kavramını, yani aslında zaman içinde nasıl da muhit edinmiş olduğumu. Eczaneden geçerken ilaçları alıp "yanımda cüzdanım yok" deyip çıkmayı, önünden geçerken doktora uğramayı, sürekli gittiğimiz cafede, cafenin sahibi ile sohbet edip kendi çalışanlarına pişirdiği ekmekten tatmayı, otobüs durağında beklerken komşulara "nasılsınız?" demeyi, telefonla siparişte sesimin tanınmasını, markette kasiyer bayanların oğlumu sormasını...

Şehirliler arasındaki genel temayül sitelere taşınma yönünde, gece gündüz güvenliğin olduğu, kapalı otopark, açık havuz... Bunların tadını çıkartmıştım geçmişte, şimdi muhitimin tadını çıkartıyorum.

5 Nisan 2010 Pazartesi

% 100 EVET listesi

ZSG yazısının sonunda bir liste vermiş. Ben de en çok gündemde olanlarla kendi listemi yapmaya karar verdim.

Var OL’AN her şeye % 100 EVET. şişman olmaya ve şişman kalmaya % 100 EVET, şişmanlığa izinliyim. Zayıflamayı seçiyorum.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Aptallığa % 100 EVET, aptal olmaya ve aptallık yapmaya izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Rüşvete ve rüşvetçilere % 100 EVET, rüşvet vermeye izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Zeka yarıştırmaya ve ukalalığa % 100 EVET, ukalalığa ve bilmişliğe izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Dışlanmaya ve dışlamaya % 100 EVET, dışlamaya izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Boş işlerle uğraşmaya ve zaman öldürmeye % 100 EVET, zaman öldürmeye izinliyim. Zaman öldürmemeyi seçiyorum.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Verimsizliğe % 100 EVET, verimsizliğe izinliyim. Üretkenliği seçiyorum.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Kötü ve beceriksiz anne olmaya % 100 EVET, beceriksiz olmaya izinliyim.

Kabul

Hürmüz ile Ehrimen'in efsanesini okudum Paulo Coelho'nun kitabında bugün tekrar. Aynı BİR'in iki parçası iyi ve kötü, doğru ve yanlış. Dualite üzerinde sıkça düşündüğüm bir konu, herşey kendi zıddını içinde barındırıyor, karanlık olmadan aydınlık olmuyor...

Oysa biz insanlar, adet halinde ikiye ayırıyor, yargılıyor ve bir de taraf tutuyoruz. Kendi içimizde var OL'anı reddediyor, kendimizden uzaklaştırmaya çalışıyoruz. Barıştan yana ve savaşa karşıyız mesela. İyiden, güzelden yanayız. Oysa BİR'lik, ancak iyi ile kötünün, tekrar bütün olmasıyla gelmez mi? Kendimizi eksik hissetmemiz de belki bu nedenle...

Rahmetli anneannemin bir lafı vardı, annem de sık sık tekrarlar: "Sen bilin, dedin mi kavga çıkmazmış." Düşündükçe nasıl da derinleşiyor. İçinde kabul var bir kere, yargılamama var, müdahale etmeyi bırakmak var. Seviyorum bu lafı.

Sevgili ZSG de % 100 EVET diyor, onu çalışıyor, çalıştırıyor. Yürekten anlıyorum. Savaşa karşı durmak da bir savaş değil midir? Her iki yan da aslında kendince haklı değil midir mesela? Taraf olmayı bırakmak değil midir o zaman doğrusu? Yargılamayı bırakmak ve kabul etmek. "O da öyle güzel." diyebilmek.

Aynı anneannemin dediği gibi, "Sen bilirsin." deyip kişiyi kendi ile bırakmak, onun doğrusuna saygı duyabilmek, ancak kendimize de tam tersi düşünme, tersini seçme hakkı verebilmek.

Keşke...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...