26 Haziran 2011 Pazar

Kategorize etmek

Fark ettim ki, sürekli kategorize ediyor beynim. Sınıflıyor, sıralıyor, sayıyor, listeliyor...

Köfte makarnadan daha faydalıdır mesela, balık tavuktan daha iyi... Meme kanseri, akciğer kanserinden daha iyidir... Yok artık...

Olayları sınıflıyorum, arkaaşları grupluyorum, günleri, gezileri listeliyorum.

Örgü örerken bile sürekli sayıyorum... Bırakamıyorum kendimi. 10 sıra sonra saç örgüsü koyacaksam, her sırada kaç sıra olduğunu sayıyorum.

Analitik bir zihnin göstergesi... O neyse?

Her şeyi kontrol edebileceğini sanan zihin işte... Planlar, programlar, öngörür... Dışarıdan güzel görünüyor, değil mi? Susturamadığın zihni dinleyeceksin. Neden mi? Fark etmek için... Peki neyi fark ettim?

YORULDUĞUMU...

Başka?

Yapamadığım zaman insanları hayal kırıklığına uğrattığımı...
Hayatı yaşamak yerine istatistiğin bir parçası yaptığımı...
Mükemmele (mükemmel değilim ya) ulaşma çabasını...

24 Haziran 2011 Cuma

Zaman planlama

Malumunuz profesyonel hayatta zaman planlaması çok önemlidir... Eğitim hayatında da yapılan iş zaman üzerinden ölçülür çoğu zaman: "Tam  saat çalıştım" ya da "dersin saatlik ücreti" vb.

Artık ev hanımı olduktan sonra bile, zaman planlaması hayatımın çoğu zaman bir parçası olagelmiştir. Örneğin önce suyu kaynatma düğmesine basıp bulaşıkları ondan sonra yerleştirirsem, su hazır olur, zaman kazanırım gibi hesaplar yapar dururum ev işlerini yaparken.

Kimi zaman da "zamanı satın almak"tan bahsederim. Mesela dakika fazla uyuyup yürümek yerine taksiye binmek gibi...

Bu çabaların başlıca amacı ise zaman kazanmak... Peki ama nedir zaman kazanmak?

Kazandığımız zamanları biriktirebiliyor muyuz? Ya da nereye harcıyoruz acaba? Zamanımızı nasıl değerlendirirsek kazanılmış olur?

Michael Ende'nin MOMO isimli bir kitabını okumuştum, çok etkilenmiştim zamanında... Tavsiye ederim.

Zaman bizim varsaydığımız gibi doğrusal değildir aslında, hatta ölçülebilen bir şey de değildir, aldanmayın kolunuzdaki saatlere... Hislerinize sorun... Bir AN'ı düşünün, bazen saniyedir o AN, bazen saatler... Bazen göz açıp kapayana kadar olan, bazen bitmek bilmeyen...

Ben artık zamanı planlamaya çalışmayı bırakmaya niyet ettim, çünkü gayet iyi biliyorum ki, doğru AN'da yapılan her şey sadece 1 AN sürer, geride de keyif bırakır sadece, yorgunluk değil. "Çok koşan çabuk yorulur." demişler ya atalarımız, onun gibi işte... İstediğim AN'da, istediğim kadar, aceleye getirmeden, orada olarak... KE - YİF - LE

22 Haziran 2011 Çarşamba

Mükemmellik - Mükemmeliyetçilik

Uzun süredir yazmamışım. Nedeni de yazının başlığındaki neden. Aklımda iyice olgunlaşmadıkça, gerçekten derinden yaşanmadıkça, bol bol uygun vakit olmadıkça "iyi" bir şey yazamayacağımı zannediyorum. Köşe yazarı olsam işim iyice zormuş.

Kıbrıs seminerinde mükemmeliyetçilik üzerine çalıştım biraz. Daha doğrusu, bunun bendeki ana nedeni hakkında. Doğduğumuz anda mükemmeliz. Tam olduğumuz gibiyiz. Çevremizdekiler bize bakıyor, hayran hayran seyrediyor, etrafımızda toplanıyor. Günler geçip kanıksandıkça, bu ilgi azalıyor hali ile... Büyüme adı verilen bu ilgi azalması bende artık eskisi kadar mükemmel olmadığım hissini uyandırmış. Bu nedenle de dışa vurumu mükemmeliyetçilik, ukalalık, her şeyi bilmeye çalışma şeklinde tezahür eden bir "mükemmel olmadığını saklama" yoluna gitmişim...

Mükemmeliyetçiliğimin altında suçlanma korkusu olduğunu düşünüyordum, ancak bu kadarını tahmin bile edemezdim. Bu aslında bir çok şeyi açıklıyor, bilme tutkusunu, keskin dili, iyi okulları, kariyer konusundaki başarıları...

Mükemmel olmadığımı hissettiğim o ilk ana gittim, orada bana mükemmel olmadığımı hissettirenin ne olduğuna baktım: Beklentiler (Özellikle tuvalet eğitimi sırasında) Oradaki kişilere "Bunlar sizin beklentileriniz, benim değil." diyerek beklentilerini iade ettim, üzerimden büyük bir yük kalktı. Rahatladım...

Bir "büyüğüm" ile konuşurken bana "elinden gelenin en iyisini yapmaktan" bahsetmişti. Bırakın mükemmel olmayı, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmanın bile ne kadar yorucu ve yıpratıcı olabileceğinden. Bu çalışmadan sonra ilk defa ne demek istediğini gerçekten anladım. "Elinden gelenin en iyisi" de bir nevi mükemmeliyetçilik zaten.

Bu farkındalıktan sonra nasıl da rahatladım, anlatamam... Hayatın akışındaki "direnç"lerden biri daha kalktı. Bakalım bu yolculuk bizi daha nereye götürecek...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...