22 Ocak 2012 Pazar

Bütünün içindeki bir, Bir'in içindeki bütün

Bir düş gördüm desem, bir hayal ya da... Bir askerim, bir savaşa katılacağım, geri kalan tüm askerler ateşten bir sel gibi akıyorlar, benim de bütün OL'mak adına o ateşe atılmam gerekiyor. Oysa o davaya inanmıyorum, geri de dönemiyorum, serde kahramanlık var, ileri de gidemiyorum içim atmıyor.

Ne kadar mecazi, bütünle karışıp BİR olmak istiyorum, ama bütünler bir olmadığımı düşünüyorum. Görünürde bir olsam da o ateşle akamayacağım zaten, sadece rol yapacağım. Özünde bütün olamadığımı bileceğim hep.

Soruyorum kendime, bu bir çıkmaz ise, ne anlamam lazım buradan çıkmak için? Önce kendimle BİR OL'mam lazım. Kendimi bilmezsem bütün olamayacağımı anladım. Önce kendimle BİR OL'malı, sonra kendimle BÜTÜN OL'malı, daha sonra BÜTÜN zaten BEN'le BİR olur.

Anladım ki, çabamız BÜTÜNe karışmaya çalışmak değil, zaten çaba varsa BEN yokum. Kendi içimizdeki BÜTÜNü bulmak yönünde akmalı insan. BEN kendi içimde BİR olabildimse, BÜTÜN de benim demektir. Aksi durumda hep yarım hissederim kendimi, hep bütünde ararım beni tamlayacak yerleri, önce ben tam olduğumu anlamalıyım.

Çok mu kelime oyunu gibi geldi? BİLMEM. Ben ANladım en azından... 

6 Ocak 2012 Cuma

Ey Özgürlük II

"Seni özgürleştirdiğini sandığın şey, aynı zamanda seni esir kılan şeydir." Dün bulaşıkları kaldırırken bir anda içimden çıktı bu söz. Haftada 3 akşam bana gelip yemek vb. işlerine destek veren bir yardımcım vardı, artık ihtiyacımız kalmadığını düşündük, yollarımızı ayırdık.

Dün sabah fark ettim ki, bu sayede, temiz tabaklarımı istediğim zaman kaldırma, bulaşıkları istediğim zaman yerleştirme özgürlüğüne sahip oldum. Ne tuhaf ama. Akşama kadın gelecek diye kendimi kasıp bulaşıkları toplama ya da toplamama isteğime gem vururmuşum meğer.

Evde hazır yemek var diye dışarıda yememek ya da elime para geçtiğinde kaybedeceğimden daha çok korkmak gibi bu da özünde beni özgürleştireceğini sandığım konuların beni kendine esir etmesine bir örnek.

Eşim can sıkıntısından yap-boz yapar, ama yap-boz bitene kadar başından kalkmaz, kasar. Amaç can sıkıntısına çare bulmaktır, ama çare can sıkıntısı yapar bir süre sonra.

Internet bizi dünyaya bağlar, ama dünyayı unutup internette yaşamaya başlıyorum bir süre sonra.

Dönüp dolaşıp farklı yollardan aynı noktaya çıktım yine. Ne istediğinin farkında olmak, ne istemediğini, neden istemediğini bilmek. Yoksa dönüp dolaşıp özgürleşmek adına esir olmak işten bile değil.

1 Ocak 2012 Pazar

Okulda Şiddet

Facebook'ta bir arkadaşım sormuş: "Çocuğunuz okulda şiddet görüyorsa, ona ne önerirsiniz? nasıl davranırsınız?" özetle soru bu. Cevaplara baktım, içim burkuldu. İstisna cevapları ayırıyorum, genel olarak cevaplar ikiye ayrılıyor:
1) Şiddete şiddetle karşılık verelim türü: Anlayacağı dilden cevap verelim, çocuğu okuldan alsınlar, kendi çocuğumuza savunma amaçlı dövüş dersi aldıralım... vb.
2) Etiketleme içerikli: O şiddet gösteren çocuk güvensizdir, patolojiktir, ailesi de şiddet gösteriyordur, psikolog desteği görmelidirler vb.

Bu cevaplar bana dokundu, çünkü evet, benim çocuğum da zaman zaman okulda arkadaşlarına vuruyor, ısırıyordu. Evet, evde "şiddet" görmüyordu, sevgisiz ya da güvensiz bir çocuk değildi, üstelik kendini geliştirmeye çalışan, ona karşı duyarlı bir anne-babaya sahipti.

Bu durumda ilk olarak aynalık devreye girdi bende. Kendi içimdeki şiddet gören/ gösteren yanla barışma yoluna gittim, çocukluğumdan bu yana, şiddet barındıran anları gördüm, sevgiye dönüştürdüm, temizledim.

Sonra KABUL ettim, çocukların da birey olduğunu, karakterleri olduğunu, kendilerini ifade biçimleri olduğunu KABUL ettim. Sadece evinde değil, okulda da insanlarla bir araya geldiğini, oradaki kişilere de sesini duyurmak için yöntemler geliştirebileceğini KABUL ettim.

Sonra şiddet tanımımı geliştirdim, kaba kuvvetten sonra ince kuvvetle de barıştım, ironiyi, yani dille şiddeti bırakmaya niyet ettim.

Bitti mi? Bitmedi, hala ara ara baş gösteriyor okuldaki kavgalar. Önümdeki eylem planı aşırı korumacı annelerle barışmaktı. Bu tartışma sayesinde kapı daha çok açıldı, sağolsun önce "Sonsuz" arkadaşım, sonra da ona cevap yazan herkes, içimdeki etiketleyen yan ile barışmak varmış sırada... "Aşırı korumacı anneler" de benim etiketlerimden biri ne de olsa, "zor öğrenen", "yüzeysel", "düşüncesiz", patavatsız" gibi pek çok etiketimden biri...

Ne güzel, yola devam...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...