30 Eylül 2009 Çarşamba

bağımlılıkla ilgili çalışmalar

Sizin bağımlılıklarınız neler? Bir liste yapın. Hayatınızdan asla çıkartamayacağınız insanlar, nesneler neler? Neden? Hangi korkularınızı besliyor bu bağımlılığınız?
Örnek:
- Param olmadan asla yapamam.
- Neden?
- Aç kalırım (açlık/ yokluk korkusu)
- Başka?
- Çocuğuma iyi bir gelecek sağlayamam (bir bağımlılık daha)
- Başka?
- İstediğim şeyleri yapamam (özgürlükle ilgili, esaret korkusu)
gibi...

Bağlılık - bağımlılık

Oğlum anaokuluna başladı. Hayatımızda yepyeni bir evre. İlgi çevrelerinde bu durumla ilgili en çok sorulan soru: "Çocuk bu sürece hazır mı?" Önemli tabii, ama gözardı edilen başka bir soru daha var: "Anne bu sürece hazır mı?"
Zaten çalışan, başka imkanı olmayan, şartları mecbur kılan aileleri dışarda bırakıyorum bu sorgulamada. Benim durumumu ele alalım, evdeyim, çocuğum gözümün önünde, istediğim zaman gidip ona sarılabilirim, oynayabilirim, ne yediğini, ne yemediğini görebilirim, menüsünü kendim tayin ederim... vb. vb.
Ne zaman ki tam gün anaokulu meselesi gündeme geldi, benim içimde de fokurdamalar başladı. Geceleri uyurken sarılma ihtiyacı, birlikte geçirdiğimiz zamanlara daha fazla önem atfetmek, aşırı bir duygusallık.
Okula başladı mı, çocuk bir anlamda sizin KONTROLünüzden çıkıyor. Yaaa, kontrol. Neyi kontrol edebilirsiniz? Size AİT olan şeyi.
Hadi itiraf edelim, çocuklarımız aile bağları ile bağlı olduğumuz kişiler değil, onlara bağımlıyız. Alkol, sigara gibi değil belki, ama onlarsız bir hayat düşünebiliyor muyuz? Allah korusun. Sadece bu duygu bile kaybetme korkusunu tetikleyen bir unsur. Daha anaokuluna başlatırken bile ufak çaplı da olsa bir ayrılma anksiyetesi yaşıyor anneler.
Bunun paravanı: okulun ilk gününü abartmalar, oğlum/ kızım artık okullu oldu diye sağda solda övünmeler, aşırı abartılı bir "en iyisini" seçme gayreti.
Bunun izdüşümü: Çocuktaki okula gitme konusundaki isteksizlik, uyum güçlükleri
Bağımlılıklarda 2 taraf, karşılıklı fayda vardır. Çocuklarımız bize muhtaç oldukça biz de onlardan sevgi alırız, güç alırız. Çocuklarımızı bağımsız kıldıkça onlardan aldığımız sevgi azalacakmış gibi. Biz zaten seviliyoruz, çünkü sevgi içimizde.
Bunu kuşlar bile biliyor, uçmayı öğrensinler diye yuvadan atabiliyorlar yavrularını, onların iyiliği için, kendilerinin iyiliği için...
Ama hala yüreğim elvermiyor "Ben oğlumla bağlarımı bırakmaya niyet ettim" demeye. Sadece şu kadarını söyleyeceğim:
- Ben oğlumun da bağımsız bir ruh olduğunu kabul ediyorum.
- Ben sevgiyi dışarda aramayı bırakıyorum, çünkü sevgi benim içimde.
- Ben oğlumun beni tamladığını düşünmeyi bırakıyorum, ben kendi içimde zaten tam ve bütünüm.
- Ben oğlumun başarılarından güç almayı bırakıyorum, ben içimdeki sevgiyle güçlüyüm.
- Benim hayatta kalmak için güce ihtiyacım yok.

Bu annelik konusunda daha çok fırın ekmek yemeliyim, çooooookkkk

29 Eylül 2009 Salı

Çifte standart

Bu konu her daim kafamı kurcalamıştır. Ayrımcılık ve çifte standart. Bize yapıldığında acayip kızarız genellikle. Evde, okulda, işyerinde hep yakınırız çifte standarttan. Eşit işe eşit ücret mesela, direkt bununla ilgili. Ortaokulda müzik öğretmenimiz bize yeni bir şarkının notalarını verir, sıradan çaldırırdı. Benim numaram 6. sırada idi ve benden önceki 5 kişi berbat çalardı. Ben çaldığımda en azından melodi anlaşılırdı, ama benim notum hep düşük olurdu. Neden mi? Çünkü benden DAHA İYİSİNİ beklerdi öğretmen. Arkadaşlarımdan daha iyi olmam yetmezdi onun için, kapasitemi zorlamam gerekirdi. Çok kızardım o zaman ona.

Geçenlerde Ebru ile konuşuyoruz (Ebru ikiz annesi, biri kız biri erkek), çok net ayırmış artık mesela, ikisini de çok farklı seviyor. Sanırım bu kıyaslanabilir birşey değil, biri az biri çok değil, sadece farklı türlerde. Evet, çok mantıklı aslında. Atasözü de bunu diyor ya, "5 parmağın 5'i bir değil."

Madalyonun öbür yüzüne geçince bizim yaptıklarımız hiç de çifte standart gibi gelmiyor. Bunu en çok ikizlerde gözlemliyorum aslında. Mesela Gökhan'ın ikizleri. 2 yaş sendromlu günlerde Gökhan "Evde bir oğlumuz bir de canavarımız var." derdi. Kız çok yamandı, sormayın. eee, şimdi gel de ikisine de aynı davran. Mümkün değil. Birine bağırıp öbürünü övsen olmaz, ikisine de kızsan, ötekinin suçu ne?

Demek duruma göre çifte standart olarak algılanmaya müsait yaptıklarımız. Bazı konularda buna engel olmak çok kolay. Zaten yasalar, yönetmelikler de bunun için var. Ama duygusal boyutta, etkiler ve tepkiler, algılamalarla çok değişiyor. Kimi zaman "Adı çıkmış 9'a inmez 8'e" misali otomatik geliyor tepkiler.

Bir denge tutturmak lazım, yoksa yaşanmaz bu çifte standartla...

14 Eylül 2009 Pazartesi

tatıl hakkında


Bana kalırsa erken emeklılık nedenı ıle her daım tatıldeyım sanıyordum kendımı. Ama Datça-Palamutbükü seyahatımde farkettım kı, tatılın de tatılı varmış. Pekı tatıl nedır o zaman dıye soruyor ınsan kendıne.
Sanırım tatıl her turlu kararın ağırlığından uzaklaşmak. 2 dakıka sonrasını bılmemek, bılmek zorunda hıssetmemek artık bence tatıl. "Akşama ne yerız?" sorusundan bıle uzaklaşmak. Gıtmemek, kosmamak, seçmemek, hatta KALMAK.
Ağırlıklarımdan kurtulduğumu hıssettım bu 1 haftada. Tek başıma değılım oysa, gündelık hayatta kım varsa evde, hersı de burada. Sorularım, sorunlarım bıraktığım gıbı duruyor, onlar bıle KALDI yanı, anladılar benı sanırım.
Tatıl bu ıste: Varolmanın dayanılmaz hafıflığı...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...