10 Eylül 2010 Cuma

Bir ölümün ardından

Bir yakının ölümü, o ölümü paylaşan kişilerin en derin korkularını alevlendiren bir kibrittir sanki. Nilgün Abla'nın cenazesi de dev bir aynaydı benim için. Bir kere her ölüm "zor" ölümdür kalanlar için. Bu defaki genç ölümü...
Etrafım korku dolu sözlerle dolu, izledim cenaze merasimini...
- Annesinin hayatı bitti. (Anneler için çocuklarının ölümü çok acı)
- Çocukları ömür boyu eksik kalacaklar. (Yarımlık, eksiklik)
- İyi ki vaktiyle evlenmiş de çocuk yapmış hiç değilse o mutluluğu tattı. (çocuğu olmasaydı boşa hayat geçirmiş olacaktı)
Gidene veda etmek önemli, bedenin boş bir elbise olduğunun, ruhun ebedi olduğunun kabulü açısından önemli bence...

Bir de hayat için ibret dolu çıkarımlar yapılır cenazelerde. Yaşam gailesinin boş olduğu, fani dünyanın aldatıcı yanları, didişmelerin bırakılması gerekliliği konuşulur. Hayattaki önceliklerin tekrar gözden geçirilmesinden dem vurulur.
Tanıyan-tanımayan, seven-sevmeyen herkes ağlar, ağlayamayanlar "acaba ayıplanır mıyım?" kaygısı ile etrafa bakar, bazısı gözlük takar ardında gizlenmek için.
Mutlaka ölenin arkasından güzel birşeyler söylenir, "yarın benim arkamdan da söylensin" umuduyla çoğu zaman.
Dini inançlar gözden geçirilir, "yarın cehennemde yanar mıyım?" fikri geçer akıldan.

Her durumda bir tanıdığın ölümü korkularımızı açığa çıkartır, önemli bir fırsattır bu açıdan. Benim gördüklerim şunlardı örneğin:
- Kaybetme
- Ölüm / Yok olma
- Cezalandırılma
- Yargılanma
- Sevilmeme
- İsraf
- Eksiklik
- Yalnız kalma

Sevgili Nilgün Abla, seni hiç tanımadım, ama umarım oyunun bu sahnesinden zevk almışsındır. Umarım derslerin güzel geçmiştir. Senin şu anda sevgiye dönmüş olduğunu biliyorum. Oyunun dışına çıkışınla bize bizi gösterdiğin için sana teşekkür ediyorum. Önünde sevgi ile eğiliyorum... Seni sevgi ile uğurluyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...