Dün kitap kulübümüzün toplantısı vardı... Hoş bir mekanda, hafif esintili tatlı bir havada, keyifli bir sohbet toplantısı... Tüm buluşmalarda olduğu gibi bu defa da konu kitaptan çıkıp derin mevzulara aktı, bir kısmı konuşuldu, bir kısmı "kendimle sohbet" kıvamında evde devam etmek üzere yüreğe kaydedildi... Yeliz'ciğim durmamış yazmış kendinde kalan esintileri... Ben de tembelliği bırakayım yazayım istedim gecenin tortularını...
"Rahat insan" konusu her türlü zihin kaydını açığa çıkartmak için nefis bir materyal... Bir defa "rahat" kelimesi tek başına ne kadar olumlu, taptaze, iç açıcı ise de yanına "insan" kelimesini alıp da bir sıfat tamlaması yapar yapmaz müthiş bir yargılama cümleciğine dönüşüveriyor... Bu cümlecikte, bencillik gizli, sorumsuzluk, umursamazlık ve daha niceleri... Hele de o "sen biraz rahatsın galiba!" cümlesini yedin mi, o nasıl bir ağırlıktır, hiç rahatlıkla ilgisi olmayan...
İçimden geçen şudur... O "rahat insan" tanımlamalarımız var ya... Onların hepsi, tek tek ve top yekun bizim "rahat" olamamamızın nedenleridir işte...
Kendime bakıyorum, ben rahat mıyım diye... Evet, sanırım çoğu insana (en azından anneme) göre çok daha rahatım... Üstelik 10 sene önceki halime göre de daha rahatım... Bunun belki de bir sebebi içimdeki yargılayan yanımı biraz görmem, onu sevmem ve dönüştürmeye niyet etmem... Dışarıyı yargılarken insan kendi sınırlarını çiziyor çünkü aslında...
Bir insan ile ilgili kullandığınız/ düşündüğünüz/ içinizden geçen her yargılama cümlesi sizin sınırınız oluveriyor ister istemez... Herhangi bir kıyafet, tutum, davranış, yaklaşım, seçim... Bir defa yargıladığınız zaman onu ya yapmıyor/ yapamıyorsunuz... Ola ki, gün ola devran döne, yaptınız, o zaman da içinizde sizi kemiren bir suçluluk hissi oluşuveriyor... Sadece bilinç üstünde hatırlamanız gerekmiyor bu hissin oluşması için... Bilinç dışı bir iç sıkışması olarak o sınırı hatırlatıyor aslında size...
Nasıl mı kurtulacağız bundan? Aslında çok kolay... Her bir iç sıkışması işaret değil mi bizim için? Fark edeceğiz, anlayacağız... "Haaa, böyle de oluyormuş demek ki" deyip yüreğimizde yer açacağız o davranışa/ tutuma/ söze/ her neyse ona... Affedeceğiz, seveceğiz, anlayacağız ve barışacağız... Barışa barışa büyümüyor mu yüreğimiz...
Oooooh, rahatladım vallahi...
Dip: Bu yazı ile beraber Ezginin Günlüğü'nü dinliyorum, siz de dinleyin istedim...
"Rahat insan" konusu her türlü zihin kaydını açığa çıkartmak için nefis bir materyal... Bir defa "rahat" kelimesi tek başına ne kadar olumlu, taptaze, iç açıcı ise de yanına "insan" kelimesini alıp da bir sıfat tamlaması yapar yapmaz müthiş bir yargılama cümleciğine dönüşüveriyor... Bu cümlecikte, bencillik gizli, sorumsuzluk, umursamazlık ve daha niceleri... Hele de o "sen biraz rahatsın galiba!" cümlesini yedin mi, o nasıl bir ağırlıktır, hiç rahatlıkla ilgisi olmayan...
İçimden geçen şudur... O "rahat insan" tanımlamalarımız var ya... Onların hepsi, tek tek ve top yekun bizim "rahat" olamamamızın nedenleridir işte...
Kendime bakıyorum, ben rahat mıyım diye... Evet, sanırım çoğu insana (en azından anneme) göre çok daha rahatım... Üstelik 10 sene önceki halime göre de daha rahatım... Bunun belki de bir sebebi içimdeki yargılayan yanımı biraz görmem, onu sevmem ve dönüştürmeye niyet etmem... Dışarıyı yargılarken insan kendi sınırlarını çiziyor çünkü aslında...
Bir insan ile ilgili kullandığınız/ düşündüğünüz/ içinizden geçen her yargılama cümlesi sizin sınırınız oluveriyor ister istemez... Herhangi bir kıyafet, tutum, davranış, yaklaşım, seçim... Bir defa yargıladığınız zaman onu ya yapmıyor/ yapamıyorsunuz... Ola ki, gün ola devran döne, yaptınız, o zaman da içinizde sizi kemiren bir suçluluk hissi oluşuveriyor... Sadece bilinç üstünde hatırlamanız gerekmiyor bu hissin oluşması için... Bilinç dışı bir iç sıkışması olarak o sınırı hatırlatıyor aslında size...
Nasıl mı kurtulacağız bundan? Aslında çok kolay... Her bir iç sıkışması işaret değil mi bizim için? Fark edeceğiz, anlayacağız... "Haaa, böyle de oluyormuş demek ki" deyip yüreğimizde yer açacağız o davranışa/ tutuma/ söze/ her neyse ona... Affedeceğiz, seveceğiz, anlayacağız ve barışacağız... Barışa barışa büyümüyor mu yüreğimiz...
Oooooh, rahatladım vallahi...
Dip: Bu yazı ile beraber Ezginin Günlüğü'nü dinliyorum, siz de dinleyin istedim...
bloğunuzu çok beğendim takibe aldım, siz de beni alırsanız çok sevinirim :)
YanıtlaSilTabii ki, seve seve... :)
Sil