- Anne bana ... alır mısın?
- Bilmiyorum, bakarız.
- Ama çok istiyorum, eğer şöyle şöyle olursa alır mıyız?
- Söz vermeyim şimdi, o anda durum müsait olursa belki alırız.
Hatta çok basit konularda bile, unuturum kaygısıyla kesin bir söz vermemeye gayret ederim, aksi takdirde yalancı olmaktan başlayıp uzunca devam eden ithamlar silsilesi ile karşılaşmak var.
Söz çok önemlidir, söz taahhüttür... Oysa gündelik hayatta, tutamayacağımız demiyorum, tutmayı asla düşünmediğimiz ne sözler veriyoruz.
- Bize de bekleriz.
- Tabii, neden olmasın, geliriz.
- Aaaa, hani beni terfi ettirecektiniz?
- Bu sene kısmet olmadı, seneye inşallah...
- Bizim markanın ürünlerinden almaz mıydınız?
- Şimdi var evde, bir dahaki alışverişte alırız...
Daha neler neler...
Evren de küçük çocuklar gibidir aynı. Bahaneleri anlamaz, şartların değiştiğini, kibarlık için o anda öyle söylediğinizi, karşı tarafı üzmek istemediğinizi anlamaz. Sözleri bilir sadece, o sözlere göre hazırlığını yapar...
Asıl soru şu, neden tutamayacağımız sözleri veriyoruz? Neden kısaca "Hayır" diyemiyoruz?
- İçim şu anda oraya gitmek istemiyor.
- Şu anda seni dinlemek istemiyorum.
- O marka peyniri almayı hiç düşünmüyorum.
- O terfiyi ben burada olduğum sürece ... alırsın.
O sözleri vermesek bize ne olacağını zannediyoruz?
Hangi korkularımızı mutlu etmek için veriyoruz tutmayı bile düşünmediğimiz bunca sözü?
Söz ağızdan bir kere çıkar...
"Söz ola başı kese" boş yere söylenmemiş...
YanıtlaSil