Oğlum 1 günlükken, doktorum onu kucağına almış, bir süre baktıktan sonra, “Bu çocuk çok inatçı, ailede var mı inatçı olan?” diye sormuştu. Ben de “Fazla yok, sadece babası ve annesi.” diye cevap vermiştim.
Etrafıma baktığımda her yerde inat aynalarımı görür oldum bu aralar ben de… Sevgili çocuk aynalar, annelerine neler yapıyorlar kendi inatçılıklarını fark etsinler diye…
Yakın zamanda şahit olduğum bir olayı paylaşmak istiyorum. 2,5 yaşında bir oğlu olan bir anne oğlunun banyo yapmama inadından şikâyetçi. Ufaklık evde kıyametleri kopartıyormuş yıkanmamak için. “Ne sıklıkta banyo yapıyor?” diye sorduk, “2 günde bir” dedi anne…
Benim bakış açımı paylaşmayabilirsiniz, yine de anlatmaya çalışacağım. Bir halata iki yanından asılmış çekiştiren iki insan düşünün… İnat budur işte… İnadın olabilmesi için 2 taraf gerekir çoğu zaman. Hani asıldığınız ipin ucunu bırakın, karşıdaki düşsün demek istemiyorum. Aksine daha en başından halatın bir ucunu tutmuyorsanız eğer, karşınızdaki sizinle halat çekme oyunu oynayamaz yani…
Oynamazsam ne olur?
- - Kaybetme ya da kazanmayı umursamıyorum demektir.
- - Gücümü göstermeye, kanıtlamaya çalışmayı bıraktım demektir.
- - İkna etmem gerekmiyor demektir.
Ne güzel. Neden hala tutuyorum o halatı peki?
- - Korktu derler.
- - Daha çok üstüme gelirler.
- - Kontrolü kaybederim.
- - Savaşı sonsuza kadar kaybederim.
Ben artık savaşacak bir şey olmadığını görmeye niyet ettim.
Kontrolü bırakırsam yok olacağımı zannetmeyi bırakmaya niyet ettim.
Ben kendimle barış içinde yaşıyorum.
Ben yenilmiş halimle, güçsüz halimle, kontrolü kaybetmiş halimle VAR’ım.
Ben zaten VAR’ım ve bunu kimseye kanıtlamam gerekmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder