İtiraf ediyorum, yeni yıl bana hiçbir şey ifade etmiyor. Ne 2011 için umut doluyum, ne de 2010'dan sıkıldım gitsin artık diye bir durumum var. Yepyeni bir başlangıç yapmak istemiyorum hayata. Statükoyu korumaktan yana tercihim bu sene...31 Aralık 2010 Cuma
Yeni yıl yazısı
İtiraf ediyorum, yeni yıl bana hiçbir şey ifade etmiyor. Ne 2011 için umut doluyum, ne de 2010'dan sıkıldım gitsin artık diye bir durumum var. Yepyeni bir başlangıç yapmak istemiyorum hayata. Statükoyu korumaktan yana tercihim bu sene...29 Aralık 2010 Çarşamba
Söz vermek
Çocuk sahibi olanlar bilirler, çocuklarımıza söz vermek konusunda son derece ketum davranırız, yani en azından eşim ve ben öyleyiz, çünkü çocuklar verdiğiniz sözü asla unutmaz... Genellikle evde diyaloglar şu şekilde gelişir:20 Aralık 2010 Pazartesi
Duraklamalar
Bir an geliyor ki, "yeter artık," diyorum, "daha fazla çalışmak istemiyorum. Oyuna geri dönmek istiyorum ben." Yine bildik korkularıma sarılıp yatayım biraz daha. "Yeterince temizlemedik mi içimizi? Yetmez mi?" diyorum bir an.14 Aralık 2010 Salı
Kendini Affetmek
Yıllar önce bir sohbet esnasında kayınvalidem bana kendini hiç sevmediğini söylemişti. O ana kadar bu konuda hiç düşünmediğim için olsa gerek epey şaşırmıştım. İnsan kendini nasıl sevmez?9 Aralık 2010 Perşembe
AN'lar
Bazen hayatın içindeki ufak AN'lardadır değişim. Her zaman yaptığınız bir şeyi yapmadığınızda ya da "hayatta yapmam" dediğiniz bir şeyi yaptığınızda, alışkanlıklarınızı bıraktığınızda.27 Kasım 2010 Cumartesi
Tesadüfler
Tesadüf diye birşey yok, bunu biliyoruz. Yine de ben her geçen gün, bana içimi işaret eden bu hoş "tesadüflere" şaşırmaya devam ediyorum.19 Kasım 2010 Cuma
Kilo vermek
En azından benim etrafımdaki bayanların genel sorunu kilo vermek... Zayıf ya da şişman, sanki herkesin genel derdi fazla kiloları... Bu uyarılara kulak asmayan ben artık kendimi gün-be-gün kilo alırken buldum. İçime sormanın varti geldi de geçiyor yani...26 Ekim 2010 Salı
Şimdi ben neden öfkelendim?
Bizi çileden çıkartan olaylar vardır ya, hani çığlık çığlığa bağırmak isteriz. Bazen haince planlar kurarız intikam almak için, ya da o kızdığımız kişiyi karşımıza alır defalarca konuşmalar yaparız, saatler süren. Her birinde başka bir noktadan "lafı gediğine oturtan".13 Ekim 2010 Çarşamba
Herşeyin zıddı
Malum, oyunun adı dualite... Herşey kendi zıddını içinde barındırır. Yani okulda bize anlatılan hali ile eğer ölüm olmasaydı, yaşamın ne demek olduğunu bilemezdik, hiç karanlık olmasaydı aydınlık nedir anlamazdık, vb...6 Ekim 2010 Çarşamba
Bir kıtlık yaratmak
Sevgimizle olduğu kadar zihnimizle de yaratım yapıyoruz... Aklımıza gelip başımıza gelen tüm o fena şeyler bu yaratımdan kaynaklanıyor, deriz ya hep. İşte ben bunu yaşadım.26 Eylül 2010 Pazar
Sil baştan...
Toscana'daydım, yeni döndüm... Oradayken, küçücük köylerden geçtik... Ormanın içinde, ıssız dağ başınlarında kaleler, villalar gördüm... "Oralarda yaşasam yok olurum." gibi hissettim. En yakın market kilometrelerce uzakta, ölüyorum desen sesini duyan olmaz. Yok olma korkusu çalıştım uzun uzun... "Ben heryerde varım." deyip durdum içimden...12 Eylül 2010 Pazar
Fanatizm
10 Eylül 2010 Cuma
Bir ölümün ardından
Bir yakının ölümü, o ölümü paylaşan kişilerin en derin korkularını alevlendiren bir kibrittir sanki. Nilgün Abla'nın cenazesi de dev bir aynaydı benim için. Bir kere her ölüm "zor" ölümdür kalanlar için. Bu defaki genç ölümü...7 Eylül 2010 Salı
Gösteriş
"Bu yazı iPhone için Facebook aracılığı ile gönderildi." diye yazıyor ya Facebook'ta, ya da "Bu mesaj Blackberry ile gönderilmiştir." diyor e-postaların sonunda. Buna takmıyorum da, buna takanlar var, oradan dikkatimi çekiyor. Diyorum ki, "bu telefonları o kadar para verip alanlar mı gösteriş meraklısı, yoksa buna takanların mı damarında akıyor o zehir?"4 Eylül 2010 Cumartesi
Suçlanma ve altından çıkanlar
Ev hanımlığı ile başlayan süreçte anneliğin ilginç bir boyutu ile karşılaştım: Suçluluk3 Eylül 2010 Cuma
iş hayatı - ev hayatı
Çalışma konusu beni buraya sürükledi...iş yaşamı ile ilgili çalışma
2 Eylül 2010 Perşembe
İş yaşamı
Kardeşimin canı sıkkındı biraz. "Reiki yollayayım sana" dedim. Bugün oturdum, Reiki gönderiyorum, kendimi kaybetmişim, "Dur biraz da aurasına destek vereyim" dedim... Onun için dileklerde bulunmaya başladım bir yandan da: 23 Ağustos 2010 Pazartesi
Almadan vermek

“Karşılıksız vermek Allah’a mahsus.” demişler… Neden acaba?
Ben vermeyi çok sever(d)im. Hediyeler, eşyalar, bağdan bahçeden mahsüller… Durmadan birilerine bir şeyler verir haldeyim… Karşılıksız (!) tabii…
Yani? Maddi karşılık beklemeksizin… Oysa her verme içinde bir karşılık barındırıyor deştiğimde… En basitinden korkulara karşı:
- Sevilmek (sevilmeme korkusu)
- Geleceği garanti altına almak, hani yarın da bana yardım ederler (güvensizlik)
- Gruba kabul edilmek (dışlanma korkusu)
Bunlar ilk anda fark edilenler… Bunları elimden geldiğince kestim zaten… Ama bu korkular dışında da yine "sözde" karşılık beklemeden vermelerim var. Mesela, üzümler oldu bağda… Bir defada 10-15 kg üzüm… Ye, pekmez kaynat, sirke yap bitmez… Dağıttım eşe dosta… Karşılıksız mı? Ya da şöyle sorayım,
bana ne faydası oldu? -Evdeki mahsül çürümedi, vicdanım rahat (ziyan zihni)
İş hayatındaki promosyonlar? –devamlılık garantisi
Çocuğun okuluna götürdüklerim? – ilgiyi satın almak
Düşünüyorum, bu anlamda, karşılıksız bir şey vermek mümkün değil… Eninde sonunda “içinizi rahatlatan” bir çıkarınız var.
Herşey bir alışveriş mi? Böyle mi kalacak? Ya da veermekten tamamen mi vazgeçmeli? Bilmiyorum, bunun altından bir şeyler çıkacak…
18 Ağustos 2010 Çarşamba
Dürüstlük ile ilgili çalışmalar
Dürüstlük
"Zafere giden her yok mübahtır." Ahlaki açıdan tartışılsa da uygulamada "zararsız" olan halleri hep kabul gören bir teoridir. Yani yarışı kazanmak için rakibimize çelme takmayız ya da bunu ahlaki açıdan yanlış buluruz, ama arkadaşlarımızla yemeğe çıkacakken oğlumuza "işe gidiyorum" demekte bir terslik olduğunu düşünmeyiz.Paranın mülkiyeti
Para bir akıştır dedik, akışı tıkamayın ki gelmeye devam etsin dedik... Buraya kadar güzel... Cömertiz, israf etmiyoruz aynı zamanda... Para da akıyor...6 Ağustos 2010 Cuma
döngüler
Bu döngüler mevzuu üzerinde biraz daha düşündüm. En başta hayatın normal döngüsü var:5 Ağustos 2010 Perşembe
Başrol
Herkes, kendi hayatının başrolünü oynar. Bunu çok iyi anlıyorum da, bazen hepimiz, başkalarının hayatının da başrolünü oynamak istiyoruz... 4 Ağustos 2010 Çarşamba
Evlilik ve Doğumlar... Ya da nedir bu hıncımız?
Hani bir döngü vardır... Yıllar içinde hep tekrar eden... Birisi ile çıkıyorsunuzdur, size "ne zaman evleneceksiniz?" diye sorarlar, sonra evlenirsiniz, "ne zaman çocuk?" sorusu çıkar karşınıza... "Ya ikinci çocuk?" diye devam eder sorular...2 Ağustos 2010 Pazartesi
Sosyal hayvan
İnsanlar için sosyal hayvanlardır diye bir tanım var. İnsanın sosyalleşme ihtiyacından bahsediliyor yani. Diğer insanlarla olmak, onlar tarafından kabul edilmek, beğenilmek, sevilmek... Bu ihtiyacımızı karşılayabilmek için de insanlarla etkileşime giriyoruz haliyle.17 Temmuz 2010 Cumartesi
Kelin merhemi
Blogumu okuyanlardan bazı tepkiler geliyor, tek tek söyleyemem, ama özünde "keşke senin geldiğin aşamaya gelebilsek" içeriğinde. Kendime bakıyorum, ben neredeyim diye. En kısa cevap: Daha yolun başındayım.Ait olma ihtiyacı
Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde insanın en temel 3. ihtiyacı olarak belirtilmiş ait olma ihtiyacı. Parti tutma, takım tutma, dernek üyelikleri vb. genel olarak bu ihtiyaçtan kaynaklanır, ya da bizim ülkemizde olduğu gibi "memleketlilik" mesela.1 Haziran 2010 Salı
Sevgiyle kucaklamak
16 Mayıs 2010 Pazar
Gıdalara kızmak
10 Mayıs 2010 Pazartesi
Anneler günü
Bir anneler günü daha geçti. Benim 4. anneler günüm. Bu yazımın içinde "anneler kutsaldır." tarzında birşey bulamayacaksınız. Her anneler günümde düşünürüm, anneliğe yüklediğimiz yükleri. Şöyle bir tarayalım lügatımızı... Anneleri nasıl tanımlamışız yıllarca:- Anneler kutsaldır.
- Anneler fedakardır.
- Yemez yedirir.
- Annenin gönlü geniştir.
- Anneler en iyisini bilir.
- Anneler herşeyi görür.
- Anneler sabırlıdır.
3 Mayıs 2010 Pazartesi
Yaşamın Merkezi
Takıldı kafama? Yaşamımızın merkezinde ne var? Düşündüm taşındım, arkadaşlara danıştım. Halka açık mecralardan derin yanıtlar beklemiyorum tabii, ama en azından ideal'i yakalarım diye düşünmüştüm. Pek çok arkadaşım yaşamının merkezinde çekirdek ailesinin olduğunu ya da olması gerektiğini belirtmiş. Bir adım ileri gidenler, yaşamlarının merkezinde "Ben"in olması gerektiğini söylemişler... Tatmin olmadım. 27 Nisan 2010 Salı
Durmayı bilmek
O laf ağzımdan çıkmadan önceBahane üretmeden önce
Karar vermeden önce
Ayrımcılık yapmadan önce
24 Nisan 2010 Cumartesi
Değişim, dönüşüm, gelişim...
İnsan olarak yaşarken sürekli bir değişim içindeyiz, bu bir gerçek... Daha geçen sene yazdıklarımı okurken bile düşüncelerimin ne kadar değiştiğini farkediyorum. O kadar ki, sanki onları yazan ben değilim... Ama hemen aklıma bir soru geliyor: "ne yönde değişiyorum?"Benim değişim sürecim gelişim sayılabilir mi? Peki değişerek neye dönüşüyorum?22 Nisan 2010 Perşembe
Kültür meselesi
Dil için "kültürün temelidir" derler. Yani, kültürünüzü korumak için dilinize sahip çıkmalısınız. İtalya'ya her gidişimizde dikkatimi çeken bir tutumu var italyanların. Sabahları "buongiorno", ogleden sonra "buonasera", birşey uzatırken "prego", birşey alırken "grazie"... Kafanıza çakıyorlar italyanca kelimeleri... Bunu o kadar doğal yapıyorlar ki, kültüre bulaştığınızı farketmiyorsunuz bile...6 Nisan 2010 Salı
Muhit edinmek
Belki sizlere benim buna şaşırmam tuhaf gelecek. Ama benim İstanbul'da doğmuş, çalışan anneye sahip bir apartman çocuğu olduğumu göz önünde bulundurun lütfen.
