21 Mayıs 2015 Perşembe

Kökler ve Kanatlar

Görsel: jordanlakecreativecenter.org

Sevgili Güneş Anne, bir kitaptan birkaç paragraf paylaşmış bugünkü blog yazısında... Bir Afrika atasözüymüş:  ''Çocuklarına hem kök hem de kanat verebilene ne mutlu ''

Ben bu cümleyi okuduğumda pek de bir anlam ifade etmemişti bana, açıkçası... Hatta ters bile gelmişti, köklerinin derinliğini sık sık kontrol eden bir "kaçak" olarak...

"Çocuklar kendi kanatları olduğunu fark ederler günün birinde. Uzun zamandır kürek kemikleri kaşınıyordu. Huylanıyorlardı. Herkes kendi kanatlarıyla gelir bu dünyaya. Bazı anneler saklarlar bunu. Yalan söylemeyi beceremeyenlerse çocukları doğdukları gün fısıldarlar müjdeyi kulaklarına: ‘Sakın unutma, senin kanatların var’. Çünkü kanatları  olduğunu söylememek bir çocuğa yapılacak en büyük kötülüklerden biridir." diye yazmış Hilal Karan... 

Kendi anneliğimde bu kısımla ilgili hiç sorunum yok. Tabii ki kanatları olmalı çocuğumun ki, zamanı geldiğinde yuvadan uçabilsin ve ben de gönül rahatlığı ile el sallayabileyim arkasından, aklım onda kalmasın. Tüm yaşam becerilerini verebilsem keşke bu anlamda... Kendi söküğünü de dikebilen bir terzi olsa oğlum...

Gel gelelim, kökler konusu bir sorun benim için...

"Kanatları olan birine kök vermek ancak büyük ve cömert yüreklerin, derviş annelerin işidir. Acı bir tat bırakır ağızda." demiş bu konuda da Hilal Hanım... Benim fikrim çocuğu iki zıt yöne çeken bu davranışın acı getireceği yönünde, elimde değil...

"Kökü olmayan bir çocuk dünyada kaybolur, öfkelidir, kendisiyle ve her şeyler kavgalıdır. Kendine engel olamayan alevden bir nefret topunun içinde yuvarlarlanıp duvarlara çarpar kendini. Herkesin az veya çok, ait hissettiği bir yeri olmalı." demiş oysa kitapta... Eh, bu da doğru...

O zaman, benim kökten anladıklarımda bir tuhaflık var, demek ki. Nedir benim kafamdaki kök?
Beni yere bağlayan, aşağı çeken bir şey... Gitmek istediğimde gitmeme engel olan bir şey... Gerçekten bu mu demek kök? Kök bizi toprağa bağlayandır belki, ama aynı zamanda beslenmemizi sağlayan da o değil midir? Topraktan almamızı sağlayan? Kök eskidir belki, kanat yenidir, ama her eski kötü olmak zorunda mıdır?

Kökler insanın kendini huzurlu hissettiği yerlerdir. Ruhu yaralandığında tamir edeceği inziva alanlarıdır... Kökler yardım almasını bilenler içindir. Kökler kanatlarla kendimizi aradıktan sonra, yolculuğun sonunda döneceğimiz, hayal kırıklıklarımızda dinleneceğimiz, yeniden başlamak için güçleneceğimiz alanlardır.

Türkülerdir bazen kökler, masallardır... Fotoğraflar ya da anılardır bazen... Anne kucağı, baba ocağı olabilir, zamanı geldiğinde oraya dönmenin de mahsuru yoktur. Yetişkin olmak, içindeki çocuğu beslemeyi bırakmak olmadığına göre, kökler bu besin damarlarıdır.

Yeter ki, kökler köklüğünü, kanatlar kanatlığını bilsin... Biri diğerine baskın çıkmaya kalkmasın...

10 Mayıs 2015 Pazar

Öfke Dansı

Bu blogu ilk açtığım zamanlarda, yani 2009 yılında öfke ile ilgili pek çok yazı yazmışım, o zamanlar çok öfkeli biri olduğumu hatırlıyorum zaten...

Kitap kulübünün bana kazandırdığı güzel insanlardan Yeliz, bu aralar Öfke Dansı'nı okuyormuş. Tabii kulüpteki arkadaşlarla bir öfke muhabbeti açıldı, herkes nasıl öfkelendiğini, öfkesini dengelemek için neler yaptığını yazdı bir - iki satır...

Ardından Kurtlarla Koşan Kadınlar'da sıradaki masalı okumaya başladım bundan sonraki kulüp toplantımıza hazırlanmak için... Kitabı açtım okumaya başladım. Karşıma çıkan paragrafı aynen alıntılıyorum:

"Ama ustalaşmanın başka bir boyutu daha vardır ve bu, kadınların öfkesi denebilecek şeyle ilgili bir boyuttur. Bu öfkenin serbest bırakılması gereklidir. Kadınlar, öfkelerinin kökenlerini hatırlar hatırlamaz, dişlerini gıcırdatmayı bir daha asla durduramayacakları gibi bir hisse kapılırlar. Ne ironiktir ki, kendimizi rahatsız edici kötü hissetmemize yol açtığı için, öfkemiz bizim için bir endişe kaynağıdır da. Aceleyle ondan uzaklaşmak ve kurtulmak isteriz.

Ama onu bastırmak işe yaramaz. Bu, ateşi çuval bezinden bir torbaya koymaya çalışmaya benzer. Kendimizi ya da başkasını onunla haşlamak da bir işe yaramaz. Demek ki, orada davetsizce başımıza geldiğini hissettiğimiz güçlü bir duygu tutuyoruz. Biraz zehirli atıklara benzer; oradadır, kimse onu istemez, ama atılacak pek başka bir yer de yoktur. Gömecek bir yer bulmak için uzaklara seyahat etmek gerekir."*

Demek ki, artık öfke hakkında yeniden düşünmenin zamanı da gelmiş...

Ben öfkelendiği zaman durmadan konuşan, gözü dönen, etrafında olanı görmeyen, sürekli haklı çıkmak en azından uzlaşmak isteyen bir başka ben oluyorum. Küsmek, kenara çekilmek, uyumak falan gibi aktiviteler benim öfkemin seline göre değil hiç...

Yakın zamanlarda bu tarz yakıcı öfke nöbetlerine pek tutulmadım ancak, en azından bu kadar yoğun değil.

Peki ne zamandan beri diye düşünüyordum, buldum. Yıllar yılı, ruhsal ve içsel gelişim yolunda ilerlerken bir gün gelecek ve artık etrafımda gördüğüm hiçbir olay beni öfkelendirmeyecek sanıyordum. Öfkelendiğim zaman bir de "bunun beni öfkelendirmesine neden izin verdim?" diyerek kendime kızıyordum. Bir gün canımın içi ile işsel bir hususta konuşurken bu kızgınlığımı şu şekilde dile getirdim: "Biliyorum, hizmette SİNİR yoktur, ama ben çok sinirlendim." Kuzum, psikoloğum bana dedi ki, "Hayır, her yerde sinir vardır. İnsanlar seni kızdıracak bir şey yapıyorsa sen de onlara kızarsın. Bu son derece doğal bir tepkidir..." (tabii bu kelimelerle dememiştir o, ben anladığımı yazıyorum buraya).

Ve sanırım o anda anladım. Kendime öfkelenme hakkı tanımayarak ne kadar haksızlık ettiğimi anladım.

İnsan insanın aynasıdır. Biri seni kızdırıyorsa dön kendine bak. Hangi korku düğmene bastı? falan filan... Bunlar tabii ki kişisel - ruhsal gelişim için çok önemli sorular... Ama önce duyguyu görmek ve KABUL etmek gerekiyor... Ben insanım, ÖFKElenebilirim, en doğal hakkım... Haklı yere, haksız yere, yanlış anlayarak, alınganlık yaparak, öfkelenebilirim...

İşte bu senenin konusu olan İZİN vermenin gücü bir defa daha kendini göstermiş.
Ben öfkelenmeye izinliyim.
Öfkelenmeye % 100 EVET

Bundan sonrası benim seçimim. İster öfkemi yaşarım, ister yıkıp dökerim, ister içime bakarım, ama önce öfkelendiğimi, öfkelenebileceğimi KABUL ederim...

Ne güzel bir özgürlüktür bu...


* Kurtlarla Koşan Kadınlar - Vahşi kadın arketipine dair mit ve öyküle - Clarissa P. Estes - Ayrıntı Yayınlar - S. 388

6 Mayıs 2015 Çarşamba

Bereket - Devam

30 Nisan'da Bereket ile ilgili bir yazı yazdım, çünkü 4 Mayıs'ta Sevil Abla'nın Ben Bereketim çalışmasına katılacaktım... 5 Mayıs ise malum Hıdırellez kutlamaları var... Hele İzmir'de gerçek bir ritüel şeklinde kutlanıyor baharın gelişi o gece... Her sene bambaşka, yepyeni adetler, ritüeller öğreniyorum Hıdırellez zamanı ve çok da hoşuma gidiyor...

Neyse, bu girişten sonra bu yazımda anlatmak istediğim tüm bu hazırlık aşamaları ile yaşadıklarım...

Dün gece, gayet üşengeç bir insan olarak kendimi ön hazırlıksız bir şekilde "Hıdırellez için ne yapabilirim?" derken buldum... Her zaman kapımın girişinde duran küçücük bir sandık içinde eski - yeni - tedavülden kalkmış bozuk paralar durur, onları alıp kırmızı şalıma sardım... Balkonda gül yok bu sene maalesef, yazın kuruttuk kaç yıllık çiçeği, ne yapsam ne yapsam, gözüme Aloe Vera'yı kestirdim, onun altına koydum minik sandığımı BOLLUK - BEREKET dileğimle, yanına da kurutulmuş gül tomurcuklarından oluşan çayımın içinden bulduğum bir gül tomurcuğunu koydum, nasılsa "Allah kabul eder" hoşnutluğu ile yattım...

Sabah güle oynaya yola çıktım işe gitmek üzere ve yolda başıma yani aslında elime geleni aşağıdaki resimde görebilirsiniz...

Bu vesile ile bu görevi yerine getirmek için saçım ya da kıyafetim yerine elimi seçen sevgili kuşa şükranlarımı sunuyorum...

İşte dedim, dileğim KABUL oldu, işaretim geldi... Sonra işe geldim... Diğer bloguma bir yazı eklemek için internette fotoğraf arıyordum... Arama için kullandığım kelime: "İçimdeki Güzellik"

Karşıma çok güzel, güller ve lavantalardan oluşan bir fotoğraf çıktı... (Merak edenler için fotoğrafı aşağıya kopyaladım) Hemen fotoğrafı yayınlamış olan bloga gittim ve gözlerime inanamadım. Karşıma çıkan yazının başlığı: "BOLLUK BEREKET İÇİN HO'OPONOPONO"

Eh, daha da fazla işaret beklemiyorum... Teşekkür ediyorum ve gelen BOLLUK - BEREKETi KABUL ediyorum...

handansenan.blogspot.com.tr/2013/07/maddi-rahatlama-icin-hooponopono-cumlesi.html



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...