16 Mart 2010 Salı

Eksikler üzerine

En son yazımın arkasından can arkadaşım Fikret ile yazışıyorduk. O şöyle yazmış: “Eksiklerimle barışmayı öğrendim.” Bana çok mantıklı geldi, “Bunun üzerine çalışmam lazım.” dedim.

İçinde barış kelimesi geçiyor ya, her insanın eksikleri de var, tamam, uygun bir cümle… gibi gelmişti bana ilk başta. Taa ki…

Dün gece “beğenilmeme”yi çalışıyordum. Birden gözümün önünde bir kır manzarası canlandı. Bir çizgi film kadar mükemmel, bir doğa belgeseli kadar canlı, nefis bir bahar manzarası… Yemyeşil kırlar, arada papatyalar, bahar çiçekleri… “Bu manzarayı neden görüyorum?” diye sordum içime. “Ne kadar mükemmel olduğunu anlaman için” dedi. Evet, doğa TAM’dı, kusursuz, eksiksiz. Tam ve olduğu hali ile mükemmel. Tıpkı insanlar gibi.

İşte Fikret’imin cümlesinde eksik olan buydu: bir insanın asla eksik olmaması. İşte size farkında olmadan kullandığımız bir zihin daha… İnsan eksiktir. Ben bu zihnimi iptal ediyorum.

Ben tam olduğum halimle mükemmelim.

Ben tamım.

Ben doğanın bir parçasıyım, öyleyse kusursuz ve eksiksizim.

Ben bütünüm.

Ben tam olduğum halimle barış içindeyim.

Ben kendimi tam olduğum halimle seviyorum.

Ben kendimi tam olduğum halimle kabul ediyorum.

Ben kendimi seviyorum, çünkü ben sevgiyim.

Ben tamım.

13 Mart 2010 Cumartesi

Yarım kalmışlık hissi

Size de olur mu? Hep birşeyler eksik gibi, sanki birşey yapmayı unutmuşsunuz gibi... Çok önemli birşeyi atlıyormuşsunuz gibi...

Daha da önemlisi, yapmak istediğiniz şeyle yaptığınız şeyin sürekli yer değiştirmesi. Yani kitap okurken, film seyretmek isteyip film seyrederken "keşke bunun yerine kitap okuyor olsaydım." demek gibi...

Bana çok sık oluyor bu aralar. Özellikle de bu ikilemlerle verimsiz geçen zamanımın ardından...

Hep bir huzursuzluk, hep bir yarım kalmışlık, hep bir seçememe, yetişememe...

Ben yaptığım seyi yapmayı seçiyorum.
Ben acele etmeyi bırakıyorum.
Benim herşey için yeterli zamanım var.
Ben kendime eksik olma izni veriyorum.
Ben eksikliğin içindeki bütünü görmeye niyet ediyorum.
Ben kendime durma/ yavaşlama izni veriyorum.

12 Mart 2010 Cuma

Mutluluğu yemek

Bugün bir bisküvi reklamı (billboard) ile burun buruna geldim: Elinde bisküvi tutan bir genç kadın. Diyor ki: "Mutluluk iki parmağınızın arasında" Akşam da bir çikolata reklamını (TV) çok beğenmiştim: "% 70 kakao, yüzde bir gülümseme"

Bisküvileri, çikolataları yiyin ki mutlu olun... Birey olarak giyerek ya da aksesuar kullanarak "biri" olduğumuz dayatmasının (marka/ moda vb.) çoktan farkındayız da, yiyerek mutlu olmak kısmına bilincimiz henüz pek "ay"madı. Oysa gıda reklamcıları bunu bir süredir kullanıyor: "İmaj hiçbir şeydir, susuzluk herşey."

Her neyse, yazmak istediğim konu reklam psikolojisi değil, yeme güdüsü.

İnsanlar sürekli, pekçok yerde, mutluluğu arıyorlar; içlerinde hissetmedikleri mutluluğu ve sevgiyi arıyorlar.

Yiyerek mutluluğu bulmak da bilinçsizce kullanılan yöntemlerden biri. Birşeyle tamlanma ihtiyacının şiirsel bir şölenle sergilenişi. Mutluluk kaynağını içine almanın oral yolu.

Yemek, bir bütünleşme anı... Sanırım asıl mutluluğun, çoktandır aradığımız huzurun içimizde olduğunu görebilsek, içimizdeki sevgiyi hissedebilsek, şu anda yediğimizin onda biri ile yaşamımızı sürdürebilirdik.

Ben olduğum halimle tam ve bütünüm.
Benim dışardan birşey yiyerek tamlanmaya ihtiyacım yok.
Ben mutluluğun dıştan değil, içerden geldiğini kabul ediyorum.
Ben içimdeki sevgiyi görmeye niyet ettim.
Ben zaten mutluyum, ben zaten tamım, ben zaten sevgiyim.

10 Mart 2010 Çarşamba

Kucaklama

"En korktuğun şeyi kucaklamalısın." Bu güzel sözü bir felsefe kitabında okumadım. Bir kişisel gelişim yayınında duymadım. Bu sözü 90'ların kült dizisi Aile Bağları (Party of Five)'nın bir bölümünde duydum...

Oysa biz hep ne duyarız: "Korkunun üzerine git.", "Korkunla mücadele et." Savaşmak ve zorlamak...

Korkularımızın yaşadıklarımıza ya da çooook daha eski kayıtlara dayanan nedenleri vardır. Bu nedenler, bu kayıtlar ortadan kalkmadan korkunun ortadan kalkması mümkün müdür? Hayır, olsa olsa kişinin üzerinde bir zorlanma yaratacaktır. Bunu tıkanmış bir lavaboyu açmak için o tıkalı deliğe daha çok şey tıkıştırmaya benzetiyorum. Lavabo bu şekilde açılmayacağı gibi sorun daha da büyüyecektir herhalde.

Mücadele ettiğimiz şeyi büyütürüz. Kabul ettiğimizi ise dönüştürürüz.

Sevmediğimiz, benimsemediğimiz, kabullenmediğimiz birşeyi değiştirebilir miyiz?
Peki birşeyi iyice tanırsak, anlarsak, seversek ondan korkmaya devam eder miyiz?

Korktuğumuz şeyi kucaklamalıyız, tanımalıyız, sevmeliyiz. Ona teşekkür edip anlatmak istediğini anlamalı ve onu sevgiyle uğurlamalıyız.
Demesi kolay :)

7 Mart 2010 Pazar

inci kadınları

Uzun süredir bu konu kafamı kurcalıyor. Ancak bir türlü toparlayıp yazamıyorum. Bazı kadınlar vardır hayatta, ben onlara inci kadınları diyorum. Onları anımsadığınızda mutlaka boynunda bir sıra inci vardır. Grace Kelly mesela ya da Jackie Onassis. Sadece ünlülerde ya da dizilerde değil, hayatın içinde de inci kadınları var. Duruşları, giyinişleri hep asil bir havada. Ben hep böyle bir kadın olmaya özenmişimdir, ama eve 100 tane inci kolye, 500 tane saten bluz de alsam, asla böyle biri olamadım.

Neden acaba?
Onları benim için erişilmez kılan nedir?
- Asil duruşları mı?
- Vakur bir gülümseme altında kabullenişleri mi?
- Sükunetleri, asla beklenmeyen birşey yapmayacakmış gibi duruşları mı?

Evet, imrendim, ama gerçekten onlar gibi olmak istemedim mi? Neler yatıyor bunun altında?
- Benim sürekli bakımlı olmaya ayıracak zamanım yok.
- Sadece zengin züppeler böyle giyinir.
- Bu vakur kabullenişin altında genellikle kırık bir kalp vardır.

Evet, çok enteresan, ama ben galiba inciyi hep aldatılan kadının sembolü yapmışım, bunu asaletle, kırık bir gülümseme ile kabul eden incinmiş bir kadının sembolü...

Kim bilir, belki de çocukluğumun siyah-beyaz filmleridir böyle düşünmeme sebep...

Ben artık inciyi serbest bırakıyorum.
Ben inciyi affediyorum.
Ben incili kadınların daha kırılgan oldukları inancımı iptal ediyorum.
Ben inciyi sevgiyle kabul ediyorum, diğer aksesuarlarla bir ediyorum...

Ben aldatılan kadınlara acımayı bırakıyorum. (burayı deşmeye devam etmem lazım, bir incinin altında neler saklıymış meğer)

Sevgiyle...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...