13 Nisan 2013 Cumartesi

Değişimin kendisi


"Dünyada görmek istediğiniz değişimin kendisi siz olun..." demiş Mahatma Gandhi.

Yani demiş ki, eğer etrafınızda dürüst insanlar görmek istiyorsanız, önce kendinize dürüst olun, yani kendinizi bilin, tanıyın...

Yani bolluk ve bereket görmek istiyorsanız, önce üretin...

Savaş görmek istemiyorsanız, savaşmayı bırakın demiş mesela... Bu bana çok sevdiğim bir grafitiyi hatırlatır yıllar öncesinden: "Düşün ki, savaş çıkmış ve hiç kimse gitmemiş..." Oysa hepimiz bir mücadelenin içindeyiz gün boyu, "beğenmediğimiz" her şeyle savaş halindeyiz... Hastalıklarla savaş halindeyiz, haşerelerle savaş halindeyiz, çocuklarımızla savaş halindeyiz... Hatta kendi alışkanlıklarımızla savaş halindeyiz, sigarayla savaş, alkolle mücadele...

Örnek bir insan olmak için kendimizi zorlayalım anlamında bir yazı yazmaya çalışmıyorum... "Ne olduğumuzu bilebiliyor muyuz?" diye soruyorum...

Bugün dahil olduğum bir grupta "Annelikten ne öğrendik?" konuşuldu...

Kendime bakıyorum, ben neler öğrendim diye:

- Sabrımın sınırlarını öğrendim evet, cinnet geçirmeme nasıl ramak kaldığını biliyorum artık... İnsanlar sokak ortasında çocuklarına nasıl bağırabilirler anladım anne olunca...

- Koşulsuz sevgiyi bilmem ama "ya sevilmezsem" korkusunu öğrendim...

- İçimdeki "mal sahibini", diktatörü, "ben dedim oldu"cuyu tanıdım...

- Her ne karar verirsem vereyim “yanlış olacağını” bilmenin ağırlığını ve aynı zamanda hafifleticiliğini öğrendim... Kendi ebeveynlerimiz de en doğrusu için kafa patlatıp saysak roman olacak bir dolu yanlış yapmadılar mı bizi büyütürken ne de olsa?

Hadi artık kendimizi kandırmayı bırakalım, annelik yüce bir makam değil, ayaklarımın altında cennet falan da yok, boşuna aramayın...

Annelik dediğin biraz sorumluluk, biraz suçluluk duygusu, biraz görev bilinci, bol bol bağımlılık, bir tutam da pişmanlık…

Yok öyle koşulsuz sevmeler falan… Dürüst olun, siz annenize ne kadar kızıyorsanız, sizin çocuğunuz da en az o kadar kızacak size…

Kendi annelerimiz nasıl terliği fırlattıysa kafamıza, biz de o kadar istedik aynı terliği fırlatmayı çocuğumuzun kafasına, en doğal dürtü bu… Kızmak...

Değişimin kendisi olmak demek önce kendine karşı dürüst olmak demek, artık hayal dünyasından çıkmak, gerçekleri kucaklamak demek…

Sevmediğin şeyi değiştiremezsin. Önce kendini sevmek demek değişim, tam olduğun halinle sevmek, kucaklamak, KABUL etmek demek… Sonra da bırakmak demek… Akışına bırakmak…

Artık kızdığım zaman kendime kızma izni veriyorum, en büyük ilerlemem bu son zamanlarda… Ne çok yasak varmış içimde kızmakla ilgili:
  •         Aileme/ büyüklerime kızamam
  •         Sevdiklerime kızamam
  •         Müşterilere kızamam
  •         Basit konulara kızamam
  •         Fani şeylere kızamam…

Kızıyorum işte… Beni kızdıran her şey kızıyorum:
  •         Aptallıklara
  •         Mantıksız/ cevabı belli sorulara
  •         Küstahlığa
  •         Dikkatsizliğe
  •         Kendini her şeyin üstünde görenlere
  •         Bilmeden konuşanlara
  •         Parayla her şeyi satın aldığını sananlara
  •         Karşısındakini aptal sananlara

Kızıyorum. Ama beni kızdırmayan bir şey var ki, buna çok çok seviniyorum: “Artık kızdığım için kendime kızmıyorum.”

Yaşamadığım bir duygu bu işte… Tam olarak deneyimlenen her şey hayatımızdan çıkıp gidiyor… Bu gece hissediyorum içimde bir değişim var… Akıp giden bir şeyler var… Veda zamanı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...