17 Ağustos 2014 Pazar

Sana ne desem boş...

Murakami'nin 1Q84'ünü okuyorum bu aralar... 1250 sayfalık bir kitap olduğu için epey de oyalıyor beni haliyle... Haftalardır okuyorum yani... Yine de bu cümleyi gördüğümde vuruldum: "Açıklanmadığı zaman anlayamıyor olman, ne kadar açıklanırsa açıklansın anlayamayacağın anlamına gelir."

Pozitif bilimlerden gelmiş olan insanların (ben de buna dahilim tabii yüksek mühendis olarak) bu lafa uyumlanması epey bir zaman alıyor... Çünkü bize en başından sebep-sonuç ilişkisi kurmak öğretiliyor, rasyonalize ederek büyüyoruz isteklerimizi... Buradan saptığımız tek nokta - o da yeni nesil ebeveynlikte hepten ortadan kalktı - "çünkü ben öyle diyorum" diyen anne-babalarımızdı...

Çok basitinden başlayacağım, duygulardan... Sevgi böyledir mesela... İçinizden gelmiyorsa bir çocuğun başını okşamak, açıklanması olanaksızdır... Gözyaşlarını zorla akıtamazsınız (soğan hariç)... Yüreğinizde bir noktaya dokunması gerekir... Dokunmuyorsa, "sen burada tam olarak neye ağlıyorsun şimdi?" diye sorsanız da anlayamazsınız.

Ama daha ötesi de var... Sezgi deyin adına, biliş deyin... Böyledir... Anlamadıysanız bir bakışta, anlatılamaz... Hiç anlamayacağınız anlamına gelmez, belki de vakti vardır... Zamanı gelince anlarsınız belki.... Ama kendiliğinden olmalıdır, şartlar uygun olduğunda... Açıklanarak olmaz...

İşte bu nedenle herkes kendi yolunu bulmalıdır....Çünkü herkesin yolu, kendi anladıkları ile örülür... Buda'nın nirvanaya erdiği yol, onun yoludur... Onu takip ederek ancak papağan olabilirsiniz... Yürekte hissetmek başka bir şeydir... Yüreği dinlemek gerekir öncelikle... Dinle, anladığını uygula ve yola devam et...

Bu kadar basit...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...