Gözlerim ufaktan sinyal verdi, "ben artık eskisi kadar net değilim hayata bakışında" diye...İğneye ipliği geçiremez oldum geceleri, bulutlanıyor sanki lambanın ışığında kitap sayfaları... Bir göz doktoru, ufak çaplı bir "dinlendirici" gözlük reçetesi elimde buldum kendimi...
"Alsam mı, yoksa hayata hafif flu bakmaya devam mı etsem" derken, içimdeki o gözlüğe özenen ufak kız çocuğu dürttü, "hadi bir gözlük de ben alayım" dedim...
Dedim, ama çerçeve seçiminde çok güldüm kendime... Meğer yüzümü o kadar severmişim ki, çerçeve yakıştıramadım yüzüme... Denediğim her çerçeve, bir şeyler eklerken yüz hatlarıma, "tamamlamadı" da fazla oldu sanki... Sonunda "yok gibi" bir çerçeve ile çıktım gözlükçüden... Anladım ki, ben yüzümü seviyorum...
Sonra (ya da biraz daha önce, emin değilim) şeytan dürttü, saçımı boyayıverdim siyaha bir gece... Evde vardı, canım istedi boyadım... Yıllarca saçını renkten renge sokan, sarıdan kızıla, oradan siyaha bir çırpıda geçiveren ben, KENDİ saçımı özler buldum kendimi... Yok gün saymak ya da beğenmemek değil de, "o değişikliğe gerek yoktu" gibi bir duygu... Bu istekle aktı tabii boya kısa sürede... Kendi rengime, sarılarıma, beyazlarıma, küllü kumralıma (biraz alaca da orijinal saç rengim) dönmeye başladı bile... Anladım ki, ben saçımı seviyorum...
Yaz geldi, şortlar, t-shirtler çıktı ortaya... keza bacaklar, kollar da birlikte... Örtülerin altından çıkınca parça parça, anladım ki, ben vücudumu seviyorum...
Yeni işim bana çok şey öğretti, ama en önemlisi hatalarımı affetmeyi öğretti. Bir hatanın dünyanın sonu değil, bir sonraki gün için bir kazanım olduğunu öğretti. "Yaptımsa ben yaptım, bir daha yapmam" demenin hafifliğini öğretti... Anladım ki, ben hatalarımı seviyorum...
Kendimi çok daha net ortaya koyabiliyorum. Bu BENim diyebiliyorum, daha rahat... Benim tarzım, benim hatam, benim görüşüm, benim duruşum, benim hayatım... Anladım ki, ben kendimi SEVİYORUM...
"Alsam mı, yoksa hayata hafif flu bakmaya devam mı etsem" derken, içimdeki o gözlüğe özenen ufak kız çocuğu dürttü, "hadi bir gözlük de ben alayım" dedim...
Dedim, ama çerçeve seçiminde çok güldüm kendime... Meğer yüzümü o kadar severmişim ki, çerçeve yakıştıramadım yüzüme... Denediğim her çerçeve, bir şeyler eklerken yüz hatlarıma, "tamamlamadı" da fazla oldu sanki... Sonunda "yok gibi" bir çerçeve ile çıktım gözlükçüden... Anladım ki, ben yüzümü seviyorum...
Sonra (ya da biraz daha önce, emin değilim) şeytan dürttü, saçımı boyayıverdim siyaha bir gece... Evde vardı, canım istedi boyadım... Yıllarca saçını renkten renge sokan, sarıdan kızıla, oradan siyaha bir çırpıda geçiveren ben, KENDİ saçımı özler buldum kendimi... Yok gün saymak ya da beğenmemek değil de, "o değişikliğe gerek yoktu" gibi bir duygu... Bu istekle aktı tabii boya kısa sürede... Kendi rengime, sarılarıma, beyazlarıma, küllü kumralıma (biraz alaca da orijinal saç rengim) dönmeye başladı bile... Anladım ki, ben saçımı seviyorum...
Yaz geldi, şortlar, t-shirtler çıktı ortaya... keza bacaklar, kollar da birlikte... Örtülerin altından çıkınca parça parça, anladım ki, ben vücudumu seviyorum...
Yeni işim bana çok şey öğretti, ama en önemlisi hatalarımı affetmeyi öğretti. Bir hatanın dünyanın sonu değil, bir sonraki gün için bir kazanım olduğunu öğretti. "Yaptımsa ben yaptım, bir daha yapmam" demenin hafifliğini öğretti... Anladım ki, ben hatalarımı seviyorum...
Kendimi çok daha net ortaya koyabiliyorum. Bu BENim diyebiliyorum, daha rahat... Benim tarzım, benim hatam, benim görüşüm, benim duruşum, benim hayatım... Anladım ki, ben kendimi SEVİYORUM...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder