"Beklenmeyeni bekle" (expect the unexpected), bizim çılgın iş dünyasında çok kullanılan bir terim. Sanırım bir savaş terimi olmalı. Yani "gelebilecek her türlü kötülüğe hazır ol." Dediğim gibi en azından yoğun rekabet ortamında bu anlamı ile kullanılıyor.
Yeni farkettim ben oysa, ne kadar güzel bir anlam içerebildiğini. Beklenmeyeni beklemek: Başlığın ikinci yarısındaki şekliyle hayal bile edemeyeceğiniz şeylerin gerçekleşmesi anlamına da gelebilir.
Eşim ve oğlumla, turistik seyahat amacı ile Münih'e gittik. 3 gece kalacağız. Nereyi gezeceğiz? Giderken hiç fikrimiz yoktu. Sadece ben eski iş seyahati deneyimlerimden Münih banliyölerinin sonbaharda harika olduğunu biliyorum. Yine de (tüm arkadaş vetolarına rağmen) içimizi bir kurt kemirmiyor, "yaaa, bu 3 gün orada nasıl zaman geçiririz?" diye. İçimiz ferah. Yürüyüş yaparız, oturur kahve içeriz, biraz şehir turu atarız falan diyoruz. Ilk gün kaldığımız banliyö semtini turladık. 2. gün trenle Münih'e gittik. İlk durak turizm danışma. Ben içeri girdim broşürleri karıştırıyorum. Karşıma harika bir broşür çıktı. Neuschwanstein Şatosu'na 1 günlük turlar. Harika. Bu blogda gezi yazıları yamadığım için detaya girmiyorum. Ancak büyülendiğimi söylemeden geçemeyeceğim. Bir masalda yaşar gibi hissettim.
Daha sonra eşimle konuştuk. Bu kadar seyahat etmemize ve bu şatoyu bu kadar beğenmemize rağmen ikimiz de hayal bile etmemişiz oraya gidebileceğimizi. Neden bilmiyorum.
Yine de beklentisiz bir seyahatin bize getirdiği muhteşem bir hediye ile ödüllendirildik. Bunun için evrene sonsuz teşekkür ediyorum. Kendimi akışa teslim etmenin akıllıca olduğunu kabul edebildiğim için şükrediyorum.
Dip: Disney'in şatosuna da ilham kaynağı olan bu şatonun hem yapılış hikayesi hem de yaptıran Bavyera Kralı II. Ludwig'in hayat hikayesi çok ilginç. Araştırmanızı tavsiye ederim.
ne güzel ifade etmişsin..
YanıtlaSilkalemine sağlık
selma.
çok teşekkür ederim.
YanıtlaSil