11 Ekim 2011 Salı

Öğrenmek

Dün gece bir yazı yazmaya başladım, sonra beğenmedim, yazdığım yazıyı yayınlamadan sildim. Öğretmenler üzerineydi yazım, özellikle kişisel gelişim, tekamül alanındaki öğretmenlerle ilgili...

Hani atasözlerimiz genelde birbiri ile çelişir, duruma göre hangisi işimize geliyorsa onu seçer söyleriz ya, takıldığım 2 söz var:
- Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma.
- Kelin merhemi olsa kendi başına sürerdi.

Birisini öğretmenim olarak kabul etmem için, merhemi varsa başına sürmüş olmasını bekliyorum bir yandan. Bana vermeye çalıştığı bilgiyi kendi hayatında uygulamış mı bilmem lazım. Eğer uygulamamışsa:
- O bilgi uygulanabilir değildir.
- Beklenen sonucu vermiyordur.
- Kendi anlattığına inanmıyordur.
falan filan... Bu benim için çok önemli. Kendi bilgisine değer vermeli, verdiği değeri hayatında göstermeli, hayatı rahat ve su gibi akar olmalı, ya da en azından değişimi görülmeli.

Gelelim diğer söze: Hocanın dediğini yap...

Yok aslında, bu pek bana göre bir şey değil. Yine de öğrenmek eyleminin bazen öğretenden bağımsız olduğu olgusuna değinmek istiyorum. Bu gece bir toplantıya davetliydim. Davet edilmeden önce de yüreğimde oraya gitmem gerektiğini bilmiştim üstelik. Gittim, öğretmen beyefendi ile tanıştım, sohbetini dinledim. AN'da olmaya çalışarak, anlamak için dinledim. Zihnimin her türlü bulandırma ve sulandırma çalışmalarına rağmen dinledim. Bana uyan ve uymayan, eski ve yeni anlatımları dinledim. Kafamdaki "ama"ları bir kenara bırakarak dinledim.

Sonunda bir AN geldi ki, içimden bir soru fışkırdı. Karşılığında çeşitli cevaplar geldi, ama aradığım cevap olmayan cevaplar. Bir süre sonra bu defa öğretmenden de cevap fışkırdı. İşte o AN ANladım. Sorumu, sorma AN'ımı, orada bulunma nedenimi.

O AN ne ben vardım, ne öğretmen, sadece cevap vardı, sadece EVREN vardı, öğretmenin ağzından konuşan.

"ANladım" dedim. Ben cevabımı aldım, öğrendim, öğretiden ve öğretmenden bağımsız olarak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...