17 Eylül 2011 Cumartesi

Kaçırılan Fırsatlar ya da Kaderime Küssem

İş yaşamı ile ilgili çalışmalarım devam ediyor kendi ritmi ile. Bu arada ufak farkındalıklar da çıkıyor karşıma. Bunlardan bir tanesi, geçmiş yıllarda, daha geçmiş yıllar ile ilgili öğrendiğim, sonra da unuttuğum bir bilgi.

Kendimce çok başarılı olduğum, çok çaba serfettiğim, kafayı yeme noktasına geldiğim, sonunda da dayanamayıp ayrıldığım bir işyerimde aslında biraz daha dayansaydım büyük bir terfi almama ramak kalmış olduğu bilgisi. Orada çalıştığım son günlerde kendimi mutsuz, başarısız, takdir edilmemiş, değersiz hissediyordum. Umursanmamış, dikkate değer bulunmamış ve hayal kırıklığına uğramıştım.

Bahsettiğim bilgiyi aldığım zaman ise, istifamın müsebbibi olan insanlardan bir intikam almış olduğumu düşünmüştüm. Kendimi daha güçlü ve başarılı hissetmiştim.

Oysa şimdi, iş yaşamındaki AN'larımı tek tek affederken aslında tüm bunların tamamen benim yarattığım şeyler olduğunu da anlamış bulunuyorum. Şimdiye kadar düşündüğüm gibi "ben kendimi takdir edersem takdir edilirim." bile değil işin aslı, ancak şu olabilir: "Ben kendimi takdire layık gördüğüm AN'da takdir edildiğimi fark edebilirim."

Geçmiş nasıl değişir bilmiyordum eskiden, şimdi anlıyorum. Benim geçmişim AN be AN değişiyor, çünkü geçmişle ilgili hatırladıklarım değişiyor, algılarım değişiyor, olaylara verdiğim ANlam değişiyor, ben değişiyorum, geçmiş değişiyor, dünya değişiyor.

Bu yolda fark ettiğim bir başka nokta da paraya verdiğim değer. Bugüne kadar paralı ve parasız; fakir ve zengin bir çok zamandan geçtim. Bu süre zarfında kimi zaman paranın sağlığı ya da geçip giden ömrü satın alamayacağını düşünüp teselli buldum, kimi zaman kazandığım para ile başarımı ölçtüm, kimi zaman para hesabından bağımsızlaşmak ile övündüm. Oysa şimdi anlıyorum ki, bu AN'ların hepsinde para hakimdi. Parayı düşünmemek de para idi, başarı odaklılık, güç takıntısı ya da bağımsızlık da... Herşeyin altında para vardı.

Geldiğim şu noktada merak ediyorum: Paradan bağımsız bir yaşam düşünülebilir mi? Paranın akışının farkında olarak, gelen ve gideni bilerek, ama onu merkeze koymadan? Ne dolce vita ne burjuva ne hint fakiri olmadan sadece olsa da hoş olmasa da diyerek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...