Her seyahat, yeni boyutlara götürür beni. Sanki yeni bir yaşama doğuyormuşum gibi... Birkaç gün öncesinden başlar doğum sancıları... Bir telaş, biraz tedirginlik... En belirgin tedirginlik: "Acaba birşey almayı unutuyor muyum?" Şemsiye de almalı mıyım? Bir çift ayakkabı daha? Endişeler, sürekli liste tutmalar...
Farkettim ki, bu telaş ve tedirginlik, bir gerginlik de yaratıyor üstümde. O anda sordum kendime, beni geren ne diye? Çok ilginç, farkettim ki, sanki bir kıtlık diyarına seyahat ediyorum. Acaba orada yağmur yağsa, bir şemsiye satan bulunmaz mı? Ya da altına sığınacak bir saçak yok mudur, gideceğim memlekette? Kirlenen elbiseler yıkanamaz mı?
Daha eskiden otelde kalırken, mutlaka atıştıracak birşeyler koyardım çantama, sanki çok aç uyanıp yiyecek birşey bulamayacağım, kıvranacağım açlıktan.
"Neden," diye sordum kendime, "bu kadar kolay bulabileceğim eşyalar için neden bunca tedirginlik?" Yokluk korkusu, aç kalma korkusu, muhtaç olma korkusu... Kimbilir nerelerden kalma kayıtlar.
Oysa ki bolluk ve bereketi biz yaratıyoruz. İhtiyaç duyduğumuz herşey bize kendiliğinden gelir.
Bıraktım tedirginliği, bir sırt çantası yeter bana seyahat etmek için, gerisini orada düşünürüm...
Kıssadan hisse: Ben seyahate çıkıyorum, 1 hafta kadar yokum yani :)
Ben bir de seyahate çıkarken sanki eve bir daha geri dönemeyecekmişim gibi hissederim, neden bilmem. Bazen belki de geçmiş bir yaşamda yolculukta öldüm falan diyorum, belki ondandır bu ruh hali...
YanıtlaSil