14 Mart 2009 Cumartesi

Öfke



Sizin öfkeniz nasıl? "Yavuz atın çiftesi" misali mi, yoksa saman alevi gibi mi?
En çok neye öfkelenirsiniz? Saygısızlığa mı? Aptallığa mı? Haksızlığa mı?
Çevreme bakıyorum öfke dolu insanlar görüyorum. Parlamaya hazır. Kimi ağlıyor sinirden, kimi davudi sesi ile bağırıyor.
Ya ben? Genellikle "sinirleri alınmış" tabir edilenlerdenim. Ama içimdeki öfke ateşi yandı mı kavurur beni de.
Avatar diye bir çizgi film var. 4 elementin efendilerini anlatıyor. Bunlardan biri de ateş ulusu. Kahramanlardan biri, ateş bükücü prens, içindeki öfkeyi söndürdüğünde ateşe hükmedemez oluyor. Yıllarca ateşini içindeki öfkeden beslemiş. Evet, ateş 4 elementten biri, ama kaynağı öfke mi gerçekten? Sonunda anlaşılıyor ki, ateşin ana kaynağı GÜNEŞ, yani aydınlanma.
Usui Usta, "bugün, sadece bugün öfkelenme." demiş. Kolaysa başına gelsin. :) Nasıl yapılmalı bilmiyorum, ama öfkeyi aydınlığa çevirmek lazım. Bastırmadan. Yaşadıklarımıza izin vermeden olmaz. Yaşamak, ancak yaşarken izlemek, izlerken dönüştürmek lazım.
Temel soru şurada: "Ben şimdi neye kızdım?" Olayı bırakıp nedene varmak lazım. Nedeni kendimize döndürmek lazım, kendimize döndürdüğümüzü sevgiye dönüştürmek lazım.
Nasıl yani?
Bugün market kuyruğunda biri önüme geçmeye çalıştı. Çok sinirlendim. Neden?
  • Beni adam yerine koymadı.
  • Bana değer vermedi.
  • Beni görmezden geldi.
  • Beni aptal yerine koydu.
Acaba benim kendimi adam yerine koymadığım durumlar var mı? Kendime gerçekten her zaman değer veriyor muyum? Kendi değerime kendim sahip çıkıyor muyum?
Ben kendimi tam olduğum halimle görüp kabul ediyor muyum? Kendime kızmadan, sinirlenmeden?
Ben kimleri aptal yerine koyuyorum?
Yaşadığım deneyimi sevgi ile kabul ediyorum. Bana beni gösterdiği için sıramı almaya çalışan bana teşekkür ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...